Alkollü İçki İçmenin, Uyuşturucu Kullanmanın Kişiye ve Topluma Ne Gibi Zararları Vardır?

Alkollü içki içmenin, uyuşturucu kullanmanın, şans oyunlarının kişiye ve topluma ne gibi zararları vardır? İslam’da içki içmenin, uyuşturucu kullanmanın ve şans oyunları oynamanın hükmü...

Alkollü içki ve uyuşturucular, insan fıtratına tamamen zıt olan zararlı maddelerdir. Aslolan insanın ayık ve uyanık olmasıdır. Kendinden geçmiş vaziyette, rehâvet ve tembellik içinde bulunmak makbûl değildir. Uyanıklığı terk etmenin sonucu ise umûmiyetle sapıklığa düşmektir. O hâlde içkiyi ve uyuşturucu maddeleri tabiî görüp benimseyenlerin sapıklığa düşmeleri kaçınılmazdır.

ALKOLLÜ İÇKİ İÇMENİN, UYUŞTURUCU KULLANMANIN, ŞANS OYUNLARININ KİŞİYE VE TOPLUMA ZARARLARI

İçki, hem fert hem de toplum için büyük bir fesat sebebidir. İçki içmek aklî melekelere zarar verir. Hâlbuki dünya ve âhirete yönelik bütün maslahatlar ancak akılla gerçekleşir. Akıl gidince insan, akla hayâle gelmez hatalara dalar. Nasıl ki ispirtonun içine bir kıvılcım düştüğünde hemen alev alırsa, alkol bağımlısı bir beynin ve kalbin içinde kötülüğün ateşini tutuşturmak da bu kadar kolay olmaktadır.

İçki, kumar, şans oyunları gibi insana maddî ve mânevî sarhoşluk veren şeyler, insanlığın ebedî düşmanı olan şeytanın elindeki en tesirli silâhlardır. İnsan bunlardan uzak durmadıkça felâha ermesi mümkün değildir. Şeytan, içki ve kumar yoluyla insanlar arasına kin, husûmet ve düşmanlık sokar, onları birbirine düşürür. Onları Allah’ın zikrinden, namazdan ve ibadetlerden alıkoyarak âhiret fukarâları hâline getirir. Kumarda kaybeden taraf, kazanma ümidiyle tekrar tekrar oynama hırsına kapılır, sonunda ferdi ve îçtimâî pek çok huzursuzluklar zuhûr eder. Fal bakmak sûretiyle, Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği gayb âleminden haberler verilerek zavallı insanlar aldatılır, en kıymetli nimetlerden biri olan akıl devre dışı bırakılır. Kısacası bu kötü alışkanlıklar insanların hem dünyalarını hem de âhiretlerini berbat eder. Dolayısıyla iki cihanda da perişân olmaktan kurtulmanın yolu, Allah’ın yasakladığı günahları terk etmektir. (Mâide, 90-91)

Rus profesör Raçinski, şu ibretli sözleri söyler:

“Şeytan, şişenin içinde bekler ve alkol bağımlılarının elinde avucunda ne varsa hepsini alır. Hatta üzerlerindeki son gömleklerini, kucaklarında tuttukları yavrularının son lokmasını bile kapar. Bundan başka şişedeki şeytan, kendine köle ettiği insanların ve âilelerinin sıhhatini, nâmusunu, vicdanını, sevinç ve sürûrunu, huzur ve saâdetini de alır. İnsanlarda çalışma azmini ve duygusunu kırdığı gibi her türlü kazançtan da mahrum bırakır. Bir defâ alkol ve içki üretimi için, ara yerde ne kadar emeklerin boş yere hebâ edildiğini bir düşününüz. Bu kadar çeşit içkinin hazırlanması için ne kadar yiyeceğin, içeceğin ve emeğin boş yere ziyân edildiğini iyice hesap ediniz. Eğer insanların alkol bataklığına pervasızca saçıp savurduğu milyarlarca kilo ekmek, erik, incir ve üzümün hepsi bir araya toplansaydı, hiçbir zaman dünyada açlık ya da gıdâ pahalılığı olmazdı. Bırakın insanları, hayvanları bile doyuncaya kadar besleyecek her çeşit yiyecek bulunabilirdi.

Şişedeki şeytanın bütçesi tam olarak nedir bilinmez. Şeytana uyanlar, kullandıkları içkinin vergilerini zamanında öderler. Lâkin aynı kişiler, başka insanlara ödemek mecburiyetinde oldukları borçlarını bir türlü ödemezler. Şeytan kendi alacaklarını her zaman ve eksiksiz tahsil eder. Eğer bu insanlar ödeyecek paraları yoksa bile, ya çalarlar ya öldürürler ya da kendilerinin ve âilelerinin nâmusunu, şerefini satarlar, ne yapıp eder şeytanın vergisini mutlaka öderler.

Alkol yüzünden binlerce kıymetli ve seçkin insanın hayatı mahvolmuştur. Bu insanlar sahip oldukları değerleri hep kaybetmişlerdir. İçki ve alkol, milyonlarca büyük insanın sıhhatini bozmuştur. Bataklık bir zemin üzerine sağlam ve büyük binalar yapılamayacağı gibi, alkolik ve ayyaş olan bir milletin içinde de kalıcı bir düzen sağlamak ve huzurlu bir hayat tesis etmek mümkün değildir. Bu sebeple, ıslâh faaliyetlerine, öncelikle bütün bir milleti bu feci durumdan uyandırıp ayıltmakla başlamalıdır.”[1]

Dünya Sağlık Teşkîlatı’nın otuz ülkeyi içine alan son araştırma raporlarına göre, cinâyetlerin % 85’i (bunların % 60-70’i âile içine dönüktür), tecâvüzlerin % 50’si, şiddet hâdiselerinin % 50’si, eşlerini dövenlerin % 70’i, işe gitmeyenlerin % 60’ı ve akıl hastalığı vak’alarının % 40-50’si alkolden kaynaklanmaktadır. Alkoliklerden doğan çocuklarda aklî ârızalar % 90’lardadır. Alkolik bir kadının özürlü bir çocuğa sahip olma riski % 35 gibi yüksek bir orandır. Çünkü alkol, ana rahmindeki büyümeyi ve doğum sonrası gelişmeyi engeller; çocukta zekâ geriliğine, boy kısalığına ve davranış bozukluklarına sebep olur. İçki mübtelâsı olan insanların çocukları, sürekli çekişme ve şiddet dolu bir âile atmosferinde yaşadıklarından, onlarda duygusal çöküntü ve davranış bozukluklarının artma riski çok yüksektir. Dolayısıyla bu çocukların çoğu, okulda ve hayatta başarısız olur.[2]

İngiliz Hükümeti resmî raporuna göre alkol tüketimi sebebiyle meydana gelen kavga, yaralanma, hastane masrafları ve sâir durumların İngiliz ekonomisine getirdiği yük, yıllık 20 milyar sterlin (30 milyar dolar) civarındadır.[3]

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Sakın içki içme, çünkü o bütün kötülük ve şerlerin anahtarıdır.” (İbn-i Mâce, Eşribe, 1)

“Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır.” (Ebû Dâvûd, Eşribe, 5/3681; Tirmizî, Eşribe, 3/1865)

Bu sebeple, “Sarhoş olmayacak kadar içmekle bir şey olmaz” diyenlere aldanmamalıdır. Ölçü gayet açıktır, bir şeyin çoğu sarhoş ediyorsa, onun azı da haramdır. İslâm, günaha giden yolları tamamen kapatarak kötülükleri en güzel şekilde önlemek ister. Hayatın pratiğine uymayan teorik çözümleri kâle almaz. Yasakları, caydırıcı olması için büyük bir hikmetle koyar ve bunları çiğneyenlere de en uygun cezaları verir. Bu durum, dinimizin insana ne kadar değer verdiğini, onu nihâyetsiz bir şefkât ve merhametle kucakladığını gösterir.

Dipnotlar:

[1] Grigory Petrov, İdeal Öğretmen, İstanbul 2005, s. 48-52. [2] Musa Tosun, “İçki” mad., Diyanet İslâm Ansiklopedisi, XXI, 463. [3] The Guardian, Saturday March 27 2004, “Sobering thoughts about a claim”, Sean COUGHAN.

Kaynak: Murat Kaya, Ebedi Kurtuluş Yolu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İÇKİ İÇMEK NEDEN HARAM?

İçki İçmek Neden Haram?

KUMAR NEDEN HARAMDIR?

Kumar Neden Haramdır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.