Allah Beni Yaratırken Bana Niye Sormadı?

"Allah beni yaratırken bana sordu mu?" veya  "Allah beni yaratırken bana niye sormadı" sorularının cevapları... Deist ve ateistlerin en çok sorduğu sorular ve cevapları...

“Allah beni yaratırken, bana mı sordu?” gibi ahmakça hezeyanlar hâlinde ortaya attıklarını da duyuyoruz. Cenâb-ı Hak;

“Sen bir hiçtin, seni Ben yarattım.” buyuruyor.

Bir «hiç», «Sonsuz Kudret» karşısında ne ifade eder? Sonra hiç kusursuz olan yüce irade ve hükmün, tamamen kusurlu olan bir hiçe bir şey sorması ne kadar mantıklı?

Hem, bomboş hiçe ne sorulur? Kaldı ki ey insan!

Yediğin yiyeceklere; «Bana rızık olur musunuz diye?» diye sen sordun mu? Yediklerinden hiç tasdik aldın mı? Kime sordun da onları çiğniyorsun? İşlediğin, kestiğin ve doğradığın eşyaya, etinden-sütünden gıdâ veya derisinden giysiler yapmak için canını aldığın hayvanlara sen sordun mu? Sen onların rızâlarını aldın mı? Zevkin için dalından kopardığın o zarif çiçeklere hiç soruyor musun?

Fakat yine de Cenâb-ı Hak sana soruyor:

“‒Ey insan, cenneti mi istiyorsun, cehennemi mi?” Senin iradene bırakıyor. Gideceğin yer cennet mi olsun, cehennem mi? Yani tercih insana ait. Allah, kitap gönderiyor soruyor:

“‒Ey insan, cenneti mi istiyorsun, cehennemi mi?” Peygamberler vesilesiyle soruyor:

“‒Ey insan, cenneti mi istiyorsun, cehennemi mi?” Sonra da buyuruyor ki:

“İster şükredici ol, istersen nankör ol!” (Bkz. el-İnsân, 3)

Ey gafil ve câhil!

Sen, yüce Allâh’ın sana bıraktığı bu tercih hakkını görmeyip de; «Yaratırken bana sormadı.» diye boşu boşuna cehâlet lâkırdıları savuruyorsun.

Hayret;

Allâh’ın yarattığı şu emânet âlemde her türlü tasarruf senin için hak da, onları da seni de yaratan Allah için mi -hâşâ- hak değil?

Bu ne küstahlıktır! Bu ne nankörlüktür!

Unutma ki;

Sana bu cihanda tasarruf salâhiyetini de Rabbin verdi. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“O, göklerde ve yerde ne varsa

hepsini, kendi katından (bir lütuf olarak) size âmâde kılmıştır. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (el-Câsiye, 13)

Unutma;

Allâh’ın sana ihtiyacı yok; O lutfen ve keremen seni sadece terbiye etmek ve böylece senin insânî sıfatını yüceltmek, yani seni fazîletli bir kul hâline getirerek cennetlerinde ağırlamak istiyor. Şu âyeti tekrar tekrar okumalısın:

“Ey insan! Seni, şekilsizlikten çıkarıp en güzel şekilde yaratan, ihsânı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (el-İnfitâr, 6-8)

Aldanış dolu bütün lâkırdılar, câhillik ve hikmetsizliğin eseridir.

Bu ahmakça lâfları söyleyenlere, gerçekten sorulsa idi, yokluğu mu seçeceklerdi? Yoksa o cennetlere mi talip olacaklardı?

Bu hususta tefekkür ettirici bir sual de biz soralım:

Niçin Allah kullarına sormak zorunda olsun? Nazarî / teorik olarak bile böyle mecburiyet yoktur:

Şöyle ki;

Trafiğe çıkanlar otomatik olarak, trafik kāidelerini kabul ediyorlar. Bir ülkede doğan vatandaşlar otomatik olarak, o ülkenin kanunlarına tâbî oluyorlar.

Hayata gelen insanlar da hayatın kāidelerine karşı çıkamıyor, mecburen teslim oluyorlar. «Ateş niçin yakıyor, soğuk niçin donduruyor?» diye fizik kanunlarını sorgulamak hakkını kendilerinde bulamıyorlar. Onları kabul edilmesi mecburî olan esaslar olarak benimsiyorlar.

Fakat iş, insanca hayatın mânevî şartı olan, imtihana gelince, saçma sapan bir gaflet felsefesi olarak bu lâkırdılara sığınıyorlar.

Unutmamalı;

İnsan, ancak bildikçe sükûta bürünür. Ancak mârifeti arttıkça hiçlikteki idrâki artar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Yayınları, Aklın Cinneti DEİZM

İslam ve İhsan

DEİSTLERİN EN ÇOK SORDUĞU SORULAR VE CEVAPLARI

Deistlerin En Çok Sorduğu Sorular ve Cevapları

AKLIN CİNNETİ DEİZM (SESLİ KİTAP)

Aklın Cinneti Deizm (Sesli Kitap)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Allah (cc) tepeden tırnağa adaleti sağlayandır...şüphesiz lik ruhları yarattığında sordu ve biz de cevap verdik...

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.