Allah Dostlarının Beş Özelliği

Abidevi Şahsiyetler

Ta­sav­vuf yo­lun­da zâ­hir ve bâ­tı­nı­nı ik­mâl et­miş ve kal­bî mer­ha­le­ler kat ede­rek dav­ra­nış mü­kem­mel­li­ği­ne ulaş­mış bu­lu­nan Hak dost­la­rı, “ve­re­se­tü’l-en­bi­yâ” tâ­bi­riy­le ifâ­de olu­nan bir şe­re­fe nâ­il ol­muş bah­ti­yar­lar­dır. 

1) Hak dostları, ne­be­vî ir­şad ve dav­ra­nış mü­kem­mel­li­ği­nin za­man­la­ra ya­yıl­mış zir­ve­le­ri­dir. Onlar, Haz­ret-i Pey­gam­ber ve onun as­hâ­bı­nı gör­me şe­re­fi­ne nâ­il ola­ma­yan­lar için fi­ilî ve mü­şah­has reh­ber­ler­dir.

Ha­dîs-i şe­rîf­te bu­yu­ru­lur:

(Zâ­hir ve bâ­tı­nı­nı ik­mâl et­miş, il­mi­ni ir­fan hâ­li­ne ge­tir­miş) Âlim­ler, pey­gam­ber­le­rin vâ­ris­le­ri­dir.” (Ebû Dâ­vud, İlim, 1)

2) Ce­nâb-ı Hakk’ın Rah­man ve Ra­hîm es­mâ­sı­nın ke­sif te­cel­lî­le­ri­ne nâ­il olan bu kâ­mil mü­min­ler­de mer­ha­met ve şef­kat, bir ta­bi­at-i as­liy­ye hâ­lin­de­dir. Yi­ne bu sâ­lih mü­min­ler, “nef­sî, nef­sî” hod­gam­lı­ğın­dan kur­tu­lup, “üm­me­tî, üm­me­tî” di­ğer­gam­lı­ğı­na nâ­il ola­rak bir ir­şad öm­rü ya­şar­lar. On­la­rın ir­şad ömür­le­ri fâ­nî ce­set­le­rin­den son­ra da de­vâm eder. On­lar, ne­fis­le­ri­ni ıs­lah ne­tî­ce­sin­de rûh­la­rı­nı köp­rü ola­rak kul­la­nıp ilâ­hî vus­la­ta nâ­il olan­lar­dır ki, üm­me­ti de bu yol­dan ge­çi­re­rek Rabb’e ulaş­tır­ma­nın gay­re­ti için­de olur­lar. On­lar, kur­tu­luş bek­le­yen kit­le­le­rin mu­al­lim­le­ri­dir. Al­lâh ve kul­la­rı hu­zû­run­da bir ce­ma­atin mes’ûli­ye­ti­ni vic­dan­la­rın­da ta­şı­yan kah­ra­man­lar­dır.

ALLAH DOSTLARININ MECLİSLERİNİ GANÎMET BİLMELİDİR!

3) Hak dost­la­rı­nın îkâz ve na­sî­hat­le­ri, Al­lâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in soh­bet­le­rin­den bi­rer akis­tir. Zî­râ mâ­ne­vî is­ti­fâ­de­nin mer­ke­zi odur. Rû­hî he­ye­can­lar­la do­lu soh­bet, îkâz ve na­sî­hat­ler, hep o mer­kez­den te­sel­sü­len nak­lo­lu­nan pa­rıl­tı­lar­dır. Hak dost­la­rı­nın böy­le mec­lis­le­ri­ni ga­nî­met bil­me­li­dir ki on­lar Haz­ret-i Pey­gam­ber -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem-’in yir­mi üç se­ne­lik nü­büv­vet ha­ya­tı­nı kav­len (söz), fi­ilen ve his­sen üm­me­te ak­set­ti­ren ör­nek şah­si­yet­ler­dir.

4) Hak dos­tu, ışı­ğın et­râ­fın­da dö­nen ke­le­bek­ler gi­bi Mev­lâ mu­hab­be­tiy­le irâ­de­siz hâ­le gel­miş­tir ki, ar­tık Mev­lâ onun gö­ren gö­zü işi­ten ku­la­ğı­dır. Hakk’ın aşk ve mu­hab­be­ti­nin te­cel­lî­si al­tın­da ol­du­ğu için, mer­cek al­tın­da bir ka­ğı­dın yan­ma­sı gi­bi nef­sâ­nî te­mâ­yül­ler on­da öm­rü­nü tü­ket­miş­tir. Böy­le­ce nû­râ­nî bir câ­zi­be mer­ke­zi hâ­li­ne gel­di­ğin­den, di­ğer in­san­lar da irâ­dî ve­ya gayr-i irâ­dî on­la­rı se­ver ve gö­nül­le­ri on­la­ra doğ­ru akar. On­la­rın îkâz ve na­sî­hat­le­ri rûh­la­ra mer­hem ve şi­fâ olur.

5) Bu ul­vî uf­ka ve mâ­ne­vî di­râ­ye­te nâ­il olan Hak dost­la­rı­nın ikâz, ir­şad ve na­sî­hat­le­ri, il­miy­le âmil ol­ma­yan kim­se­le­rin na­si­hat­le­ri­ne na­za­ran gâ­fil gö­nül­le­rin uyan­dı­rıl­ma­sın­da da­ha bü­yük bir kıy­met ve te­si­re sâ­hip­tir. Bu iti­bar­la on­la­rın fe­yiz­li na­sî­hat­le­ri­ni bu­lun­maz bir nî­met bil­me­li ve bu şu­ur­la on­la­rın ruh­la­ra hu­zur bah­şe­den ir­şad­la­rı­na, sa­mî­mi­yet ve mu­hab­bet­le gö­nül ver­me­li­dir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Îmândan İhsâna Tasavvuf, Erkam Yayınları