Allah İle Sohbet Etmek İster Misin?
Allah (c.c) sohbet etmenin en güzel yollarından biride zikretmektir. Peki kalbin ve bedenin zikri, şükrü nedir?
Cenâb-ı Hakk’ın bize olan en büyük lûtufları, bunca mahlûkât içinde “insan” olarak yaratılıp, müslüman bir çevrede dünyaya gelmemizdir. Bundan daha büyüğü ise Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap ve Peygamber Efendimiz’e ümmet olmamızdır.
Rasûlullah bizler için, Kur’ân’ın davranışlara akseden fiilî ve mükemmel bir örneğidir. Bizlere Kitâb’ı ve hikmeti öğretir ve iç âlemimizi berraklaştırır. Sadece bu nîmetlerin kadrini hakkıyla idrâk edebilsek, şükür secdesinden başımızı kaldırmamamız gerekir.
Cenâb-ı Hakk’ın ihsanları bunlarla da sınırlı değildir. O’nun pek çok nîmetleri, biz kulları üzerine her an âdeta sağanak hâlinde yağmaktadır.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Allah ; «Sen infâk et ki, Ben de sana infâk edeyim.» buyurdu. Allâh’ın hazineleri geniştir. Bütün mahlûkâta verdiği rızıklar O’nun hazinesinden hiçbir şey eksiltmez. O, gece gündüz ardı arkası kesilmez infaklarda bulunur.
Semâ ve Arz’ı yarattığı günden beri Allâh’ın infâk ettiği şeyleri düşünün! Bunlar, O’nun mülkünden hiçbir şey eksiltmemiştir.” (Buhârî, Tefsîr 11/2, Tevhîd 22)
ALLAH İLE SOHBET ETMEK İSTER MİSİN?
Nîmetin hakkı, onun üzerinde tefekkür etmek, onu yaratanın varlığına istidlâl etmek, O’nun kudret ve ihsânını düşünerek şükretmektir. Ömer bin Abdülaziz -rahmetullâhi aleyh- şöyle buyurur:
“Allâh’ı zikrederek sohbet etmek çok güzeldir. Allâh’ın nîmetleri üzerinde tefekkür ise, ibadetlerin en fazîletlilerindendir.” (Ebû Nuaym, Hilye, V, 314; İmâm Gazâlî, İhyâ, VI, 45)
Küfrân-ı nîmet; yani nankörlük ise, nîmetin şükrünü ihmâl etmek, onu hoyratça, nefsânî ölçüler içinde ve ten plânında tüketip ziyân etmektir. Bu hâller kişiyi, nîmetleri lûtfeden Cenâb-ı Hak’tan uzaklaştırır.
Şükür üç kısımdır:
1. Kalbin şükrü: Nîmeti düşünmektir.
2. Dilin şükrü: Nîmete karşılık hamdü senâ etmektir.
3. Diğer âzâların şükrü: İstihkakı kadar nîmetin karşılığını vermektir.
Öte yandan; “Her nîmetin şükrü kendi cinsinden olur.” denilmiştir. Yani Cenâb-ı Hak bize ne lûtfetmişse, ondan mahrumlara ihsan ve ikra etmemiz îcâb eder. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:
“…Allâh’ın sana ihsân ettiği gibi, sen de ihsân et!..” (el-Kasas, 77)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Tefekkür, Erkam Yayınları, 2013, İstanbul
YORUMLAR