
Allah Kötülüğün Olmasına Neden İzin Veriyor?
Allah kötülüğün olmasına neden izin veriyor, Gazzeʼdeki gibi?
Bu cihan, bir imtihan yurdu. İmtihandan âzâde hiçbir kul yok! Bunu en bâriz şekilde, Allâh’ın en sevgili kulları olan peygamberlerin hayatlarında görüyoruz.
Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Cenâb-ı Hakk’ın Habîbi… Fakat buna rağmen, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- câhiliyenin en ağır zulüm, haksızlık, ezâ ve cefâlarına mâruz kaldı.
“…Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetlere mâruz kaldım…” buyurdu. (Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472)
ALLAH NEDEN KÖTÜLÜKLERE İZİN VERİYOR?
En büyük sıkıntılar, peygamberlerin, evliyâullâhın ve derecelerine göre sâlih mü’minlerin başından geçiyor.
Hayatın med-cezirleri, hayırlar-şerler, darlıklar-zorluklar, acı-tatlı sürprizler, hep birer imtihan vesîlesi.
Süleyman -aleyhisselâm-, kendisine cihan-şümûl bir saltanat verildiği hâlde, bir zelle dolayısıyla tahtının üzerinde bir ceset gibi bırakıldı. Yani peygamberler bile imtihanlardan muaf değil…
Şunu unutmayacağız:
Hayrı da şerri de Allah Teâlâ yaratır. Fakat Rabbimiz’in şerre rızâsı yoktur. Rabbimiz, insana cüz’î irâde vermiş. Bu irâde ile insanın günah işlemesine ve dolayısıyla şerrin vukuuna izin vermesi, imtihan hikmetine binâendir.
Yani kul, ısrarla şerri tercih ediyorsa, Cenâb-ı Hak râzı olmadığı hâlde onu da yaratıyor. Kul şerri tercih ettiğinde, Cenâb-ı Hak “Hâlık” sıfatıyla o fiile müsaade etmese, kimse günah işleyemezdi. Fakat bu durumda, dünyanın bir “imtihan âlemi” olma vasfı ortadan kalkardı. O zaman mükâfat ve cezânın bir mânâsı kalmaz, Cennet ve Cehennem’in varlığı da abes olurdu. Fakat Cenâb-ı Hak abesle iştigalden münezzehtir. O’nun her işi hikmetledir.
Kötülüğün varlığı; ona karşı direnen ve onu ortadan kaldırmak için çile çekenlerin cennete gitmesi içindir. Aynı şekilde kötü-lüğü yaymak için çalışanların da cehennem yolcusu olmaları içindir.
Meselâ, Gazze’de İsrâil zulmü karşısında direnerek can verenler, -inşâallah- şehidlik makamına nâil oluyorlar. Bu makam, cennette peygamberler ve sıddıklardan sonra gelen en yüce makam. Yaralananlar da gâzi olarak yine büyük bir izzet ve şerefe nâil oluyorlar.
Şöyle bir düşünelim;
Herkese imtihansız tıp diploması verilseydi, doktor olmanın bir değeri kalır mıydı?
Hiçbir imtihana tâbî tutulmadan herkese ehliyet verilseydi, trafik kazâları nasıl da artardı… Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“O ki, hanginizin daha güzel davranacağını imtihan et-mek için ölümü ve hayatı yaratmıştır...” (el-Mülk, 2)
Velhâsıl bu fânî cihan, bir imtihan âlemi. Yine âyet-i kerîmede buyruluyor:
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «îmân ettik» demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar?” (el-Ankebût, 2)
Cenâb-ı Hak fâil-i muhtardır / dilediğini yapar. Fakat aslâ zulmetmez. Her işinde adâletle, merhametle ve hikmetle muâmele eder. Bundan dolayıdır ki bu dünyada, nice isyanlarına rağmen münkirlerin bile rızıklarını kesmez. Fakat kendi cüz’î irâdeleriyle kötülüğü tercih edenler, kendi elleriyle kendilerini cehennemlik kılmış olurlar.
Cenâb-ı Hak bu hakîkati de şöyle beyan buyuruyor:
“Şüphesiz ki Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.” (Yûnus, 44; Ayrıca bkz. en-Nahl, 33; Âl-i İmrân, 117)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Toplumu Hayırlı Gençlik 2, Erkam Yayınları
YORUMLAR