Allah Kullarından Ne İster?

İHSAN

Allah kullarından ne istemektedir? Allah bizden neler istiyor? Allah’ın kullarından istedikleri ve rızâsına ulaşmanın en güzel yolları.

Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Hacca gidenler orada Beytullâh’ın sahibini arasınlar. O’nu bulduktan sonra Kâbe’yi her yerde bulabilirler.”

Cenâb-ı Hak biz kullarından; zâhir ve bâtın, şekil ve ruh, kalp ve beden âhengi içinde bir kulluk hayatı istiyor. Meselâ namazda bedenin kıblesi Kâbe olduğu gibi, kalbin kıblesi de dâimâ Kâbe’nin Rabbi olmalıdır. Zira Cenâb-ı Hak’la beraber olan bir kalp, nerede olursa olsun, âdeta Kâbe’de gibidir. Zâhiren Kâbe’ye yönelmiş olup da kalben Cenâb-ı Hak’la olmayan bir kimse ise, bunun tam zıddı bir durumda demektir.

Nitekim Cenâb-ı Hak’tan gafil bir gönülle yapılan ibadetlerin; huşûdan uzak, geometrik ve şeklî hareketlerden ibaret olduğu, yani feyz ve ecrini kaybettiği mâlumdur.

Demek ki kalbî hayata dikkat etmek ve onu gafletten korumak zarûrîdir. Kalbî hayatı inkişâf ettirip mârifetullah’tan nasip almak ve Cenâb-ı Hak’la kalben beraber olmak elzemdir. Bunun yolunu beyan sadedinde Rabbimiz:

“…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı anmakla huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) buyurmaktadır.

NEREDE OLURSANIZ OLUN ALLAH SİZİNLE BERABERDİR

En büyük saâdet, Cenâb-ı Hak’la kalben beraber olabilmek ve bu beraberliği kalpte sabitleyebilmektir. İşte bu mânevî kıvam kazanıldığı takdirde insan, hayatının her safhasında Rabbine ubûdiyet ikliminde yaşar.

Yine Allah Teâlâ âyet-i kerîmelerde:

“…Nerede olsanız, O (Allah) sizinle beraberdir…” (el-Hadîd, 4)

“Biz ona (insana) şah damarından daha yakınız.” (Kāf, 16)

“…Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer…” (el-Enfâl, 24)

“Kullarım Sana, Ben’i sorduğunda (söyle onlara); Ben çok yakınım…” (el-Bakara, 186) buyuruyor. Yani Rabbimiz, bize bizden daha yakın olduğunu haber veriyor.

Kul için esas mesele de, bu âyetlerin muhtevasından gafil kalmamaktır. Allah ile dâimî beraberliğin gönül feyziyle yaşamaktır. Bu hâle kavuştuktan sonra her yer, mü’minin nazarında âdeta Kâbe gibi ilâhî feyizlerin tecellîgâhı olur. Yahut Cenâb-ı Hak kulunu, Kâbe’de alacağı ecri kazandıracak pek çok sâlih amele muvaffak kılar.

Zira meşhur tâbiriyle; kulu Cenâb-ı Hakkʼa vâsıl edecek vesîleler, mahlûkâtın nefesleri adedince çoktur. Mühim olan, dâimâ Cenâb-ı Hakkʼın rızâsını tahsil arayışı içinde bir gönle sahip olmaktır.

KÂBE’DE BULUNMANIN ECRİ

Bilhassa nazargâh-ı ilâhî olan muzdarip gönülleri dertlerinden kurtarmak, Cenâb-ı Hakkʼın rızâsına ulaşmanın en güzel yollarından biridir. Nitekim Molla Câmî -rahmetullâhi aleyh- der ki:

“Gönül al; (çünkü gönül almak) hacc-ı ekberdir.

Bir gönül, binlerce Kâbeʼden daha iyidir.

Kâbe, Âzeroğlu İbrâhim’in yaptığı binâdır.

Gönül ise, Celîl ve Ekber olan Allâh’ın nazargâhıdır.”

Öte yandan hiçbir ibadet, bir diğerinin yerini tutamaz. Hac sevâbına yahut Kâbe’de bulunmanın ecrine nâil edebilecek kulluk tezâhürleri de “hac farîzası”nın yerini dolduramaz. Burada kastedilmek istenen; hac da dâhil bütün ibadetleri, Allâh ile beraberlik şuuru içinde îfâ etmenin lüzûmudur. Aksi hâlde, Allah’tan gafil bir gönülle îfâ edilen ibadetlerin, ecrinin de feyzinin de zâyi edilmiş olacağıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Mevlana, Erkam Yayınları