Allah Sevgisine Götüren En Önemli Vesile

Allah Teâlâ, bütün peygamberler içinde yalnız O’nun hayatı üzerine yemin ederek; “لَعَمْرُكَ: Sen’in hayatın üzerine andolsun ki!..” (el-Hicr, 72) buyurmuştur. Böylece ümmetinin, bütün dikkatini Allah Rasûlü’nün üsve-i hasene olan hayatına teksif etmesini arzu buyurmuştur.

Nitekim;

İslâm’ın gönül feyzini tatmış olan davetçiler “hidâyete vesîle olmayı”, fakihler “Kur’ân ve hadislerden hüküm çıkarmayı”, müfessirler “Kur’ân’ı anlamayı”, mutasavvıflar “Allah ve Rasûl’ünün ahlâkıyla ahlâklanmayı”, mütefekkirler “eşyanın hakîkatini anlamayı”, şâirler “varlığın sesli veya sessiz beyanlarına kulak kesilmeyi”, sanatkâr mizaçlar “bediî terennümleri” hep Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den öğrenmişlerdir.

Müslümanlar; âlemin kemâlini insanda, insanın kemâlini de Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de bulmuşlardır. Zira O, fânî varlığından sıyrılmış bir hâlde dertlilerin ve hastaların yanı başında, mâtemli gönüllerin dâimâ civârında, ümitsizlerin hep başucunda, muzdarip ve yalnız kalmışların da dostluğunda bulunmuştur. O, nefsin girdaplarında boğulmak üzere olanların imdadına koşan bir el, karanlık yollarını aydınlatan bir fener, yolunu kaybeden veya şaşıranlara yol gösteren müstesnâ bir kılavuzdur.

O hâlde, gönüllerimize O eşsiz sultânın ism-i latîfini, nâmını ve salevâtını hiç silinmeyen bir muhabbet yazısı ile nakşetmeliyiz ki, kalplerimiz, kendisine verilen ulvî kıymete liyâkat kazanmaya başlasın.

KIYMETİ ARTTIRAN BERABERLİK

Çünkü O’nunla beraberlik noktasında liyâkat kazanan her şey, bu yakınlığı ölçüsünde Cenâb-ı Hak indinde yüksek bir değer ve şeref kazanmıştır.

Meselâ Cenâb-ı Hak;

  • O’nun nesebini en hayırlı nesep kılmıştır.
  • Ehl-i Beyt’inden bütün günahların kirini giderip onları tertemiz eylemiş[1] ve Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte onlara da salevat getirilmesini vâcip kılmıştır.
  • Akrabalarına sevgi gösterilmesini istemiştir.[2]
  • Kavmini ve aşîretini şereflendirmiştir.[3]
  • Hanımlarını mü’minlerin anneleri kılmıştır.
  • Kızı Hazret-i Fâtıma’yı Cennet kadınlarının veya âlemdeki bütün kadınların hanımefendisi eylemiştir.
  • Hanımı Hazret-i Hatîce’yi Cennet’te muhteşem bir köşk ile müjdelemiştir.
  • Torunları Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin’i Cennet gençlerinin efendileri eylemiştir.
  • Amcası Hazret-i Hamza’yı, şehidlerin efendisi eylemiştir.
  • Ashâb-ı kirâmını takvâ ehli kılmış ve onları bütün insanlar arasından seçerek O’na sahâbe eylemiştir.
  • Yaşadığı asrı, Âdemoğullarının en hayırlı asrı, Asr-ı Saâdet eylemiştir.
  • Kıblesini insanlar için inşâ edilen ilk mâbede doğru yapmıştır.
  • Kitâb’ını korumayı kendi üzerine almıştır.
  • Beldesini harem kılmıştır.
  • Medîne’sini de harem kılmıştır.
  • Mescid’inde kılınan namazı 1000 namazdan daha fazîletli kılmış, kendisine yolculuk yapılabilecek mescidler arasına katmıştır.
  • Minber’ini Cennet’te Havz’ının üzerinde eylemiştir.
  • Evi ile Minber’i arasını Cennet bahçelerinden bir bahçe kılmıştır.
  • Uhud’u Cennet dağlarından biri yapmıştır.
  • Ümmetini mûtedil ve en hayırlı ümmet kılmış, diğer ümmetlere şâhit yapmıştır.[4]
  • Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanında bulunan şeytana bile ikram etmiş ve ona müslüman olmayı nasîb etmiştir. O da Peygamber Efendimiz’e hayırdan başka bir şey telkin etmemiştir.

Cenâb-ı Hak O’na bütün bunları ve daha fazlasını ikram ve ihsân ettiyse, O’nu çok seviyor demektir. O hâlde biz de O’nun kıymetini takdir etmeli, O’na ihtiram göstermeli, O’nu yüceltmeli ve canımızdan çok sevmeliyiz.

PEYGAMBER EFENDİMİZ'DEN DAHA KIYMETLİ BİR İNSAN YOK!

İbn-i Abbâs -radıyallahu anh- şöyle der:

“Allah Teâlâ, kendi katında Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den daha kıymetli bir insan yaratmamıştır. Zira Cenâb-ı Hakk’ın, Oʼndan başka birinin hayatına yemin ettiğini işitmedim.” (Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, s. 63, nr. 21; Kâdî Iyâz, Şifâ, I, 105)

Nitekim Cenâb-ı Hak, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in;

  • Ömrüne (el-Hicr, 72),
  • Asrına (el-Asr, 1),
  • Beldesine (el-Beled, 1-2) ve
  • Nübüvvetine (Yâsîn, 1-4) de kasem etmiştir.

Velhâsıl O Rahmet Peygamberi’nin nübüvvet çatısı altında bütün âlemler gerçek huzuru tattı. Cehâlet dehlizlerinde isyan dumanları ile boğulan ve can çekişen insanlık, O’nun açtığı ilim, irfan ve hakîkat kapılarından îman semâsına kanat açarak ebedî hayat nefesleri almaya başladı. Taşlaşmış vicdanlar, O’nun feyziyle merhamet deryâsı hâline geldi. Zulüm, isyan, cehâlet ve gaflet kiriyle kararmış zindan gibi kalpler, O’nun billur pınarında yıkandı, temizlendi, îman nûruyla dolu birer nazargâh-ı ilâhî oldu.

PEYGAMBERİMİZE OLAN SEVGİMİZ, ALLAH'A OLAN SEVGİMİZE VESİLEDİR

Ancak şunu da unutmamak îcâb eder ki, Peygamber Efendimiz dahî muhabbette nihâî hedef değildir. İnsan için, muhabbetin mutlak mânâda tahsîs edilmesi gereken yegâne varlık, kâinâtın yaratıcısı Allah Teâlâ’dır. Habîb-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e olan muhabbetimiz ise, bizi Allâh’ın mârifet ve muhabbetine götüren en mühim vesîle olması cihetiyledir.

Cenâb-ı Hak, ömür boyu her hâlini Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hâline benzetebilme gayreti içinde olmayı cümlemize nasîb eylesin. Bizleri Habîbʼinin yolunda tam bir sadâkat, teslîmiyet ve aşk ile hizmet eden bahtiyar kullarından kılsın. Allah ve Rasûlʼünün muhabbetini her şeyin üstünde tutan, fânî ve yabânî bahçelerin sahte çiçeklerine aldanmayan sâlihler zümresine lûtf u keremiyle ilhâk eylesin.

Âmîn!..

Dipnotlar:  [1] Bkz. el-Ahzâb, 33. [2] Bkz. eş-Şûrâ, 23. [3] Bkz. ez-Zuhruf, 44. [4] Bkz. el-Bakara, 143.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönüller Sultânı Efendimiz'e Muhabbet, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.