Allah Üç Şeyi Üç Şeyde Gizlemiştir
Allahʼın rızası bazen büyük, bazen orta, bazense küçük bir şeyde gizlidir. Bu itibarla müʼmin, büyük-küçük ayırt etmeden, bütün salih amelleri, kaçırılmaması gereken birer fırsat bilmelidir. Allah Teâlâʼnın 3 şeyde gizlediği 3 şey...
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Sizi huzûrumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlâtlarınız. Îman edip sâlih amelde bulunanlar müstesnâ; onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat vardır…” (Sebe, 37)
Resûlullah (s.a.s.) buyurdular:
“Yedi şey gelmeden önce güzel ve (sâlih) ameller işlemekte acele etmelidir. Bunlar:
- Unutturucu fakirlik,
- azdırıcı zenginlik,
- ifsâd edici hastalık,
- akılları götürecek ihtiyarlık,
- ânî ölüm,
- Deccal’in ortaya çıkışı ki -bu beklenen hâdiselerin en şerlisidir-
- ve kıyâmetin kopmasıdır. Kıyâmet ise hepsinden fecî, hepsinden daha acıdır.” (Bkz. Tirmizî, Zühd, 3/2306; Nesâî, Cenâiz, 123)
ALLAH’IN RIZASI NEREDE SAKLI?
Câfer-i Sâdık Hazretleri buyurur:
“Allah Teâlâ, üç şeyi üç şeyde gizlemiştir:
- Rızâsını tâatinde gizlemiştir. Bu sebeple O’nun tâatinden hiçbir şeyi küçük görmeyin; belki rızâsı o şeydedir.
- Gazabını günahlarda gizlemiştir. Onun için hiçbir günahı küçük görmeyin; belki gazabı ondadır.
- Evliyâsını mü’min kulları arasında gizlemiştir. Bu sebeple mü’minlerden hiç kimseyi hor görmeyin; belki o, Allah’ın velî kuludur.” (Ebû Tâlip Mekkî, Kūtü’l-Kulûb, I, 347; Gazâlî, İhyâ, IV, 49.)
Cenâb-ı Hakkʼın rızâsı bâzen büyük, bâzen orta, bâzense küçük bir şeyde gizlidir. Bu itibarla müʼmin, büyük-küçük ayırt etmeden, bütün sâlih amelleri, kaçırılmaması gereken birer fırsat bilmelidir.
Hz. Ebûbekir (r.a.) halîfe olmadan önce, civârındaki yetim kızların koyunlarını sağıverir, ihtiyaçlarını karşılardı. Müslümanların halîfesi olduğu zaman, artık hayat şartlarının değişeceği ve bu gibi küçük(!) görünen hizmetlerle ilgilenemeyeceği düşünülmüştü. Fakat değişen hiçbir şey olmadı. Hz. Ebûbekir (r.a.), kendisi için büyük bir nasip bildiği bu hizmeti de aynı mütevâzı hâliyle îfâya devam etti. (Bkz. Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 80; Sarıçam, Hz. Ebûbekir, s. 82.)