Allah ve Resûlü'nü İncitenleri Bekleyen Azap!
Müslüman, merhametli, hassas ve rakik bir gönle sâhip olmalı ve kimseyi incitmemelidir. Çünkü Allah Rasûlü’nün târif ettiği ve istediği mü’min, herkesle ülfet eden ve kendisiyle ülfet edilen bir gönül insanıdır.
Hakîkî mü’min, her şeyden önce kendisini yaratan ve her türlü nîmetler bahşeden Rabbini incitmekten şiddetle sakınmalıdır. Sonra da Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i incitmemek için büyük bir titizlik göstermelidir. Zîrâ âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Allah ve Rasûlü’nü incitenlere Allah, dünyada ve âhirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.” (el-Ahzâb, 57)
Yâni bir mü’min her şeyden evvel, dînini güzelce yaşamalı, harramlardan uzaklaşarak “İslâm’ın kendisinden incinmediği, bilâkis râzı olduğu bir kul” olmalıdır. Sonra da hiçbir varlığı incitmemeye gayret etmelidir.
Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz müslümanın hâlini şöyle beyân eder:
“(Gerçek) müslüman, dilinden ve elinden müslümanların emîn olduğu kişidir. (Asıl) muhâcir de Allâh’ın yasakladıklarını terk edendir.” (Buhârî, Îmân 4, 5, Rikâk 26; Müslim, Îmân 64-65)
“Kim, cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulmayı isterse, ölümünü, Allâh’a ve âhirete inanmış olarak karşılasın. Bir de başkalarına karşı, kendisine nasıl davranılmasından hoşlanıyorsa öyle davransın.” (Müslim, İmâre, 46; Nesâî, Bey’at, 25)
Mevlânâ Hazretleri buyurur:
“Bu gönül evinin içinde kimin bulunduğunu biliyorsanız, o gönül sahibinin kapısı önünde ettiğiniz terbiyesizlik nedendir? Ahmaklar, insan yapısı mescide saygı gösterirler de, gönül sahiplerine bîgâne kalarak onların gönüllerini kırarlar.”
Hâlbuki gönül, nazargâh-ı ilâhîdir!..
KÂBE'YE YAYA OLARAK DA GİTSEN GÖNÜL KIRMANIN GÜNAHINI TELAFİ EDEMEZSİN!
İnsan gönlü “Nazargâh-ı İlâhî”dir, yâni Cenâb-ı Hakk’ın nazar kıldığı mübârek bir makamdır. Dolayısıyla onu incitmek, çok büyük bir hatâdır. Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, gönlün kıymetini şöyle ifâde eder:
“Eğer sende basîret varsa, gönül Kâbe’sini tavâf et! Topraktan yapılmış sandığın Kâbe’nin asıl mânâsı gönüldür… Şunu iyi bil ki sen, Allâh’ın nazargâhı olan bir gönlü incitir, kırarsan, Kâbe’ye yaya olarak da gitsen, kazandığın sevap, gönül kırmanın günâhını telâfî edemez.”
“Senin bir saman çöpü kadar değer vermediğin yıkık gönül, Arş’tan da üstündür, Kürsî’den de, Levh’ten de, Kalem’den de!.. Hor bile olsa gönlü hakîr tutma! O, horluğuyla gene de üstünler üstünüdür. Yıkık gönül, Allâh’ın nazar ettiği varlıktır. Onu yapan can ne mübârektir. Kırılmış, iki yüz parça olmuş gönlü tâmir etmek, Allah katında birçok hayır-hasenâttan daha yeğdir... Sus! Her kılında ikiyüz dil olsa da söylesen, gönül, gene de anlatılamaz.”
Şeyh Sâdî:
“Bir haberin gönül inciteceğini biliyorsan sen sus, başkaları söylesin.” tavsiyesinde bulunmaktadır.
Feridüddin Attâr Hazretleri de, Pendnâme isimli eserinde şöyle der:
“Gönül incitmeye heves etme. Îtibar bulmak istersen halkın adını hep iyilikle an. İyiliğe gücün yetmezse bâri kötülük yapma. Halkın gıybetinden dilini tut ki birgün elini ayağını bağlanmış görmeyesin.”
Hak dostları ne güzel söylemişlerdir:
“İnsanları inciten zâlimden daha bedbahtı yoktur. Çünkü musîbet gününde kimse ona yâr olmaz.”
“Sonbaharda gül ağacını yıkma ki, ilkbaharda onun güzel manzarrasından mahrum kalmayasın.”
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet’ten Günümüze FAZÎLETLER MEDENİYETİ - 2, Erkam Yayınları.
YORUMLAR