Allah'a Karşı En Büyük Küstahlık
Hased, ilâhî nimetlerin bu sûretle tevzîine bir itiraz mânâsını taşır ki, bu da Allâh’a karşı en büyük küstahlıktır. Bu küstahlıktan da öte, ilâhî nimetlerin eşit bir sûrette tevzî edilmemiş bulunmamasındaki hikmeti kavramamaktır.
Mesnevî'de şöyle anlatılıyor: “Şeytan da aşağılıktan utandığı, yani Hazret-i Âdem’e secde etmenin ve onu üstün görmenin kendisini küçük düşüreceğini sandığı için, alçaldı; yüzlerce kötülüğe düştü.”
“O, topraktan yaratılan Âdem’in ilahî halife olmasına haset ederek, ona secde etmedi de, böylece kendisini yüceltmek istedi. Fakat yücelik nerede kaldı? Gözlerinden kanlı yaşlar boşaldı.”
“Ebû Cehil de asil, fakat yetim ve servetsiz bulunan Hazret-i Muhammed’in, Allâh’ın elçisi olmasına haset etti de, hasedi yüzünden, kendisini aziz Peygamberimizden üstün tutmaya kalkıştı.” (c.2, 806-808)
KENDİ NEFSİNİ ÜSTÜN GÖRME!
Hased ve bunun neticesi olarak hased edilende kusur arama, kendi nefsini ondan üstün görme ve bu sûretle o üstünlüğü ortaya koyma husûsunda bir zan ve vehmin eseridir. Hâlbuki hakîkatte böyle bir düşünüş ve davranış, sahibini muhâtabları nezdinde yüceltmediği gibi, Allâh katında da rütbe tenziline sebep olur. Bunun da en büyük misâli, şeytanın, Hazret-i Âdem’e secde etmekten içtinab etme tavrıdır.
Bir diğer gerçek de şudur ki, Allâh Teâlâ nimetlerini bütün mahlûkâtına eşit bir sûrette tevzî buyurmamıştır. Bilhassa toplumda bu yöndeki farklılık, içtimâî hayatı mümkün kılan bir esastır. İlâhî nimetlerden çok veya az bir nasibe nâil olmaktan daha ehemmiyetli olan husus bir kimsenin üzerinde gerçekleşen nîmetler kadar mes’uliyet ve ilâhî hesaba tâbî tutulması keyfiyetidir. Bu ölçü dâhilinde bakıldığında bütün mahlûkât -mes’ûliyet nokta-i nazarından- eşit demektir. Çok nimete nâil olanın mükellefiyeti çok, buna mukabil, az nimete nâil olanın mes’ûliyeti de az ve binnetice hesâbı kolay demektir. Zîrâ âyet-i kerîmede buyrulur:
“Nihâyet o gün verdiğimiz nîmetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz!” (et-Tekâsür, 8)
Hased, ilâhî nimetlerin bu sûretle tevzîine bir itiraz mânâsını taşır ki, bu da Allâh’a karşı en büyük küstahlıktır. Bu küstahlıktan da öte, ilâhî nimetlerin eşit bir sûrette tevzî edilmemiş bulunmamasındaki hikmeti kavramamaktır.
İNSANIN YARADILIŞINA ZIT OLAN MENFİLİK
Hâlbuki bir misal olmak üzere akıl nimeti, bütün insanlara eşit bir sûrette verilmiş olsaydı, cemiyet hayatındaki sıradan ve basit işleri, mesela bir sokak çöpçülüğünü yapmaya râzı olacak kimse bulunamazdı. Şu mantığı, bütün varlıklara şümullendirmeyi düşünürsek görürüz ki, şu nîmetlerin farklı sûrette yaratılışı dünya hayatını mümkün kılan en esaslı bir müessirdir. Binâenaleyh hased, Allâh’ın tasarrufundaki hikmeti kavrayamamak ve onun âmil ve fâil olduğu bir işte küstahça itirazda bulunmaktan ibarettir. Bu ise, insanın üstün yaratılışına zıd en menfî bir tavırdır. Şu hâlde böyle hatalı bir his ve davranış, yani hased ve kıskançlık, tek başına küfürden sonra, insanı Allâh katında alçaltmaya medâr olan en menfî tavırdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları