Allah'a Karşı Gelmekten Nasıl Sakınırız?
Gönüllerin îmân güzellikleri ve ahlâkî fazîletlerle tezyîn edilebilmesi, ancak “kibir ve ucub”dan temizlenmesiyle mümkündür.
Geldiği yeri düşünmeden, gideceği yeri hesâba katmadan, kendisine türlü nîmet ve imkânlar bahşeden Allâh Teâlâ’nın emirlerine muhâlefet ile kibre saplanmak, ne hazin bir gaflet ve ne korkunç bir âhiret sefâletidir.
Mütekebbir Kisrâları kırıp yerin dibine geçiren, zâlim Kayserleri helâk fırtınalarıyla savuran, Firavunlara azap denizinin ortasında çâresizlik ve acziyetin en fecîsini tattıran kibir ve ucbun, bu nevî hazin akıbetlerini hatırdan çıkarmamak îcâb eder.
Dünyâ ve âhiret hayâtına bu derecede zarar veren kibir ve ucub da, diğer menfî temâyüller gibi -mutlak sûrette değilse de kontrol altına alınarak bertaraf edilebilir. Yeter ki, Allâh’ın emir ve nehiylerine lâyıkıyla gönül verilebilsin. Zîrâ İslâm, yalnız kibir ve ucbu değil, benzer bütün menfîlikleri bertaraf etmek, müsbet temâyülleri de, geliştirmek husûsundaki reçetelerin en mükemmellerine sâhiptir. Bunların hayata tatbiki için de, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in numûne-i imtisâl hâl ve tavırları, çok zengin bir fiilî kıstaslar deryâsı teşkîl eder.
Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Hazretleri buyurur:
“Şefkatli bir babaya isyan eden evlâda mecnun derler. Merhametlilerin en merhametlisi olan Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine muhâlefet eden kişiye ise ne söylense azdır!..”
HARAM GIDA VE GÂFİLÂNE DAVRANIŞLAR NEGATİF ENERJİ VERİR
Yâni Allâh’ın râzı olacağı bir hayat yaşayabilmek için, ilâhî emirleri doğru öğrenmek, bunları tatbik husûsunda Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i elden geldiğince taklîde çalışmak, ayrıca bütün güç ve imkânları Allâh’ın rızâsını kazanmaya yönlendirmek şarttır. Bu, işin zâhirî kısmıdır. Bir de mânevî veche vardır. O da, güzel ahlâk sâhibi olmak husûsunda, Cenâb-ı Hakk’a dâimî bir duâ ve ilticâ hâlinde bulunarak haramlardan korunmaya çalışmaktır. Zîrâ, haram gıdâ ve gâfilâne davranışlar, negatif enerji vermek sûretiyle idrâki matlaştırır.
Ayrıca, rûhunu tasfiye ederek mânen yücelmiş kimselerle berâber olmaya da dikkat edilmelidir ki, onların rûhâniyetinden istifâde edilebilsin. Bütün bu mânevî ölçülere riâyet edildiği takdirde bertaraf edilemeyecek bir menfîlik yoktur.
Sâlih ve sâdık kimselerle berâber olmak tedbîri de, fevkalâde ehemmiyetlidir. Zîrâ hâller sârîdir. Kişiye, muhabbet duyduğu kimsenin kaderinden müsbet veyâ menfî bir pay isâbet eder. Bu yüzden kişi, ünsiyette bulunduğu insanlara dikkat etmek mecbûriyetindedir. Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede:
“Ey îmân edenler! Allâh’tan korkun ve sâdıklarla berâber olun!” (et-Tevbe, 119) buyurmaktadır. Çünkü sâdıklarla berâberlik, onların hâlleriyle hâllenmek istikâmetinde bir rûhî alışveriş imkânı sağlar.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları.