Allah'a Şükreden Bir Kul Olmayayım mı?

Cenâb-ı Hakk’a tâkatinin son damlasına kadar kulluk edebilmek iştiyâkıyla, Efendimizi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- geceleri ayakları şişinceye kadar uzun uzun namaz kıldıran, secdelerde göz yaşı döktüren sebep neydi?

Cenâb-ı Hakk’a tâkatinin son damlasına kadar kulluk edebilmek iştiyâkıyla, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- geceleri ayakları şişinceye kadar uzun uzun namaz kılardı. Elbisesi, mübârek sakalları ve secde ettikleri yer, mübârek gözyaşlarıyla ıslanırdı. Kendisine;

“–Yâ Rasûlâllah! Allah Teâlâ Siz’in geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı hâlde, niçin bu kadar ağlıyorsunuz?” denilince de;

“–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?..” buyurmuşlardır. (Bkz. İbn-i Hibbân, II, 386; Buhârî, Teheccüd, 16)

O’nun yalnız Mevlâ’yı halîl edinen gönlü, dünyaya asla iltifat etmedi. Fetih yıllarında mübârek hâneye gelen ganîmet ve hediyeleri derhâl fukarâya dağıtır, kendi açlığını unutur, açları doyurmakla huzur bulurdu.

Dünya hayatı, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz için; ancak ibâdet, hizmet, gayret ve fedâkârlık mekânıydı. Âhiret tarlasıydı.

Sevinçli günde de, meşakkatli günde de gönlündeki ve dilindeki cümle;

“Esas hayat, âhiret hayatıdır!” ifadesiydi. (Buhârî, Rikāk, 1)

En ağır çile çemberlerinden geçtiği hâlde, Tâif’te karşılaştığı en zor ve en hakaretâmiz davranışlar karşısında dahî;

“–Yâ Rabbî! Sen bana gazaplı değilsen, başıma gelenlere asla aldırmam!” diyecek bir şuur, rızâ ve teslîmiyet içindeydi. (İbn-i Hişâm, II, 29-30; Heysemî, VI, 35; Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7)

Dâr-ı bekāya irtihallerine yakın günlerde, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; «Refîk-i Âlâ / Yüce Dost»a olan iştiyâkını, üstü kapalı şekilde şöyle beyan buyurdu:

“Şânı yüce olan Allah; bir kulunu, dünya ve onun ziyneti ile kendi katındaki nimetler arasında muhayyer bıraktı. O kul da, Allah katındakileri tercih etti!..” (Ahmed, III, 91)

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; Cenâb-ı Hakk’ı çok sevdiği gibi, O’nun azametinden ve kibriyâsından çok da korkuyor, mehâfetullah, haşyet ve takvâda da zirve bir kul hâlini sergiliyordu.

Necip Fâzıl’ın;

Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde,

Allah’tan nasıl korkmaz, insan O’nu sever de?

mısralarıyla ifade ettiği üzere, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; her gün 70 defa -bir rivâyette 100 defa- istiğfâr edecek derecede, Cenâb-ı Hakk’a tevbe ve inâbe hâlindeydi.

Gökte siyah bir bulut görse, secdeye kapanacak derecede Allah’tan korkuyor ve;

“Allâh’ım! Gazabından rızâna; cezandan affına sığınırım. Sen’den yine Sana sığınırım. Sana övgü ve senâyı saymakla bitiremem. Sen kendini nasıl övdüysen öylesin!” (Müslim, Salât, 222) niyâzı ve benzeri duâlarla dergâh-ı ilâhîye ilticâ ediyordu.

Cenâb-ı Hak ve Habîb-i Edîbi arasındaki muhabbeti dile getirmeye, kimsenin lisânında ve kaleminde dirâyet yoktur. Çünkü o muazzam bir sırdır. O muhabbetten bize yansıyanları ifadeye ise kelimelerin kifâyeti yoktur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Aralık, Sayı: 226

İslam ve İhsan

ŞÜKÜR İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Şükür İle İlgili Ayet ve Hadisler

ŞÜKÜR NEDİR? ŞÜKÜR ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

Şükür Nedir? Şükür Çeşitleri Nelerdir?

ŞÜKÜR NAMAZI NASIL KILINIR?

Şükür Namazı Nasıl Kılınır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.