Allâh'a ve Resûlü'ne İtâatin Önemi
Mü’minin mânevî seviyesi, Allâh’ın ve Resûlü’nün emirlerine itaati nisbetindedir. Îmânın kemâlâtı da bu itaattaki titizlik, hassâsiyet, muhabbet ve aşk nisbetinde artar.
Allâh’a ve Resûlü’ne muhabbet ve itaatte mertebe kateden kimseler, iki cihanda da ilâhî lutuflara mazhar olurlar. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Kim Allâh’a ve Resûlü’ne itaat ederse, işte onlar, Allâh’ın kendilerine lutuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihlerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (en-Nisâ, 69)
Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle haber vermiştir:
“Rabbiniz -azze ve celle- buyuruyor ki: «Eğer kullarım Bana îcâb ettiği şekilde itaat etseler, Ben onlara yağmuru (dahî) gece yağdırırım, gündüz de üzerlerine güneşi doğdururum. Onlara ayrıca gök gürleme sesini de duyurmam!»…” (Ahmed, II, 359; Hâkim, IV, 285/7657)
Allâh’ın emirlerine itaati, muhabbet ve teslîmiyet ile îfâ ederek değişen şartlar karşısında rızâ hâlini muhâfaza edebilenlerin gönül âlemleri, hikmet, hayır ve feyz mecrâsı olur. Bunun zıddına, haramlardan ve şüpheli şeylerden korunmayan kalb ve bedenler ise, baştanbaşa bir şer barınağı ve ahlâksızlık yuvasına dönüşür.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları