Allah'a Yakın Olmaya En Büyük Engel
Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi Altınoluk Dergisi'nin Mayıs sayısında Bâyezid-i Bistâmi Hazretleri'nin hikmetli sözlerini şerh etmeye devam ediyor.
Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur:
“Nefsimi ilâhî vuslata yolculuk yapmaya dâvet ettim. Bu zor yolculuk hususunda nefsim direndi ve bana güçlük çıkardı. Ben de onu bıkarıp (nefsin süflî arzularını bertaraf edip) Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna yalnız başıma yöneldim!”1
Âyet-i kerîmede:
“…Nefs, aşırı şekilde kötülüğü emreder…” (Yûsuf, 53) buyrulmaktadır. Mânevî terbiye ile olgunlaşmamış, ham ve nâdan bir nefs; hiçbir zaman Hakk'a yakınlığı istemez. Kulu Rabbine sevdirip yaklaştıracak sâlih amellerden, hizmet ve gayretlerden dâimâ uzak durur. Sefâletini saâdet zanneder. Gününü gün etmek ve üç günlük fânî hayatını keyfince yaşamak arzusuyla, ebedî hayatını ateşe atmaya râzı olur.
HAKK'A VUSLATTA EN BÜYÜK ENGEL
Bu sebeple, Hakk'a vuslat yolunda kula en büyük engel, yine kendi nefsidir. Onun, bitmek tükenmek bilmeyen süflî arzularıdır.
Nitekim bir gün Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri'ne:
“-Hakk'a giden yol nasıldır? O'na nasıl ulaşılır?” diye sorulunca, Hazret şu cevabı verir:
“-Sen yoldan kalktığın vakit, Hakk'a vâsıl olursun.”2
Yani bu yolda kendine en büyük ayak bağı olan nefsinin aşırı isteklerine direnebilirsen, onun tembelliğini, ihmâlkârlığını, zevk u sefâya düşkünlüğünü ve gafletini bertaraf edebilirsen, ilâhî hikmet ve hakîkatlere vâkıf olmaya başlarsın. Süflî arzuların kasvetinden rûhunu kurtardığın vakit; Hakk'a yakınlığın feyz ve rûhâniyetinden hisseler alır, mârifetullah ufkunda mesafe kat edersin…
TASAVVUF NEFSÂNİYETİ BERTARAF ETME YOLUDUR
Bunun içindir ki tasavvuf, nefsâniyeti bertaraf etme yoludur. Çünkü nefsâniyet, her zaman ve her yerde kulun karşısına çıkar. Onu Hak yolundan alıkoymak için türlü tuzaklar kurar.
Bu tuzaklardan korunmanın yegâne çâresi ise, “takvâ” zırhına bürünmektir. Yani nefsinin süflî arzularını bertaraf ederek Hakk'a yakınlığın gönül feyziyle yaşamaktır. Kendini haramlardan, şüphelilerden, bâtıldan, şerlerden muhafaza etmektir.
Buna muvaffak olduğunda ise, yine nefsine bir pay çıkarmayıp, bütün nîmet ve mazhariyetleri Cenâb-ı Hakk'ın bir lûtfu bilmektir. Hiçbir zaman; “Ben başardım, ben kazandım.” diyerek, kazancını ziyan etmemektir. Bilâkis; “Sen'in lûtfundur yâ Rabbi!” hissiyâtı içinde bulunmaktır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Mayıs-2015, Sayı 351