Allah'ı Bilenlerin 3 Özelliği
Âyet-i kerîmedeki “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ifadesinin mânâsını bazı kimseler; sadece zâhirî ve dünyevî ilimleri bilmekten ibaret zannediyorlar. Hâlbuki Rabbimiz’in emri; hikmeti bilmek, ibret almak, tefekkürde derinleşmek ve ilâhî azamet karşısında ürperen rakik bir kalbe sahip olmaktır.
Ashâb-ı kirâm, Allah Rasûlü’nün ilmi yanında O’nun hâlini, ahlâkını, ihlâs ve takvâsını da tahsil ettiler. Efendimiz’in kulluk heyecanını, tebliğ gayretini, takvâ hassâsiyetini de idrâk ettiler.
Meselâ bu nebevî tâlim ve terbiyede hikmet tecellîlerine mazhar olan İbn-i Mes’ûd -radıyallâhu anh-:
“Biz, yediğimiz lokmaların zikirlerini duyuyorduk.” buyurmuştur. (Bkz. Buhârî, Menâkıb, 25)
İSLAMİ İLİMLER TAHSİL EDENLER
Bugün de bilhassa İslâmî ilimleri tahsil eden talebelere, ilmin yanında o kalbî kıvâmı, gayret-i dîniyyeyi, muhabbet ve takvâ heyecanını da kazandırmak gerekiyor.
Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede buyuruyor:
“Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, âhiret azâbından sakınan ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkârcı gibi) midir? (Rasûlüm!) De ki: «Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?» Ancak akl-ı selîm sahipleri ibret ve öğüt alır.” (ez-Zümer, 9)
BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?
Âyet-i kerîmedeki “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ifadesinin mânâsını bazı kimseler; sadece zâhirî ve dünyevî ilimleri bilmekten ibaret zannediyorlar. Hâlbuki Rabbimiz’in emri; hikmeti bilmek, ibret almak, tefekkürde derinleşmek ve ilâhî azamet karşısında ürperen rakik bir kalbe sahip olmaktır.
Nitekim bu âyet-i kerîmede “bilenler” ile kastedilen zümrenin vasıflarına şöyle dikkat çekiliyor:
1- Geceleyin secde ve kıyam hâlinde ibadet ederek, seher vaktinin feyziyle rûhuna mânevî gıdâ vermek,
2- Âhiret endişesiyle rûhunu her an diri tutmak, fânîliği hiçbir zaman unutmamak, nefsânî arzuları terk ederek “ölmeden evvel ölünüz” hakîkatini idrâk etmek,
3- Rabbinin rahmetini ummak, dâimâ duâ ve ilticâ hâlinde yaşamak…
İşte bunlar, gerçek mânâda “bilenler”in fârikalarıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 391