Allah’ı Kalben Tanıyabilmek

Gönül erlerinin işi nedir?

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Onlar, (o mü’minler) ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” (Mü’minûn, 3)

Resûlullah buyurdular:

“Lüzumsuz şeyleri terk etmesi, kişinin iyi bir Müslüman oluşundandır.” (Tirmizî, Zühd, 11; İbn-i Mâce, Fiten, 12)

Gönlü mâsivâullah’tan, yani Allah’tan uzaklaştıran her şeyden temizleyip dâimâ Hakk’a yönelmek, mârifetullâha eren mü’minlerin şiârıdır. Dünyaya geliş sebebimiz de, Hakk’a kulluk ve mârifetullah, yani Cenâb-ı Hakk’ı kalben tanıyabilmektir. Buna muvaffak olan bir mü’minin kalbi, Cenâb-ı Hakk’ın azamet, kudret ve sonsuz nîmetlerinin tefekkürü içinde dâimâ; zikir, fikir ve şükür hâlinde bulunur.

“EL KARDA GÖNÜL YAR’DA” DÜSTURU

Mânevî terbiyenin en mühim gâyelerinden biri de “el kârda gönül Yâr’da” düstûrunu kazandırmaktır.  Bu düstur ise, sadece ibadetler esnâsında değil, dünya ile meşgûliyette bile gönlü Hakk’a verebilmek ve hayatın hiçbir safhasında O’ndan gâfil kalmamaktır. Böylece dâimî bir zikir hâline kavuşabilmektir.

Nitekim günahlar da, Allah’tan gâfil kalındığı zaman işlenir. Hiç kimse besmele çekerek bir kardeşine çelme takamaz. Kalbi “Allah” diyen biri; kalplere diken batıramaz; bile bile kul hakkına giremez; haramlara dalamaz.

GÖNÜL ERLERİNİN İŞİ NEDİR?

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri de, bu istikâmet hâlini, nice kerâmetten üstün görmüştür. Nitekim kendisine bir gün:

“-Efendim, siz su üstünde yürüyormuşsunuz!” dediler. Hazret ise:

“-Bir çöp de su üstünde yüzer.” cevâbını verdi.

“-Havada uçuyormuşsunuz!” dediler.

“-Kuş da havada uçar.” buyurdu.

“-Bir gecede Kâbe’ye gidiyormuşsunuz!” dediler.

“-Bir cin veya şeytan da bir gecede Hindistan’dan Demâvend’e gidiyor.” buyurdu.

“-Peki o hâlde gönül erlerinin işi nedir?” diye suâl edilince:

“-Allah Teâlâ’dan başkasına gönlü bağlamamak!” karşılığını verdi. (Attâr, Tezkire, sf.201; Serrâc, sf. 316; Abbâs, Ebû Yezîd, sf. 98)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Şubat-2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.