Allah’ı, Ölümü ve Ahireti Unutmadan Bir Ömür Sürelim
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu haftaki cuma hutbesi “Allah’ı, Ölümü ve Ahireti Unutmadan Bir Ömür Sürelim” başlığıyla yayınlandı.
“Allah’ı, Ölümü ve Ahireti Unutmadan Bir Ömür Sürelim” başlığıyla yayınlanan bu haftaki cuma hutbesinde; insanın unutkan bir varlık olduğu belirtildi.
Hutbede, Müslümanların Allah’ı, ölümü ve ahireti unutmadan bir ömür sürmesi tavsiye edildi.
18.10.2024 tarihli cuma hutbesi...
ALLAH’I, ÖLÜMÜ VE AHİRETİ UNUTMADAN BİR ÖMÜR SÜRELİM
Muhterem Müslümanlar!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Şeytan, onları etkisi altına almış, kendilerine Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki kaybedecek olanlar şeytanın yandaşlarıdır!”[1]
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “…Gaflete dalan, boşa zaman geçiren, kabirleri unutan kul ne kötüdür! Azgınlık yapan, haddi aşan, nereden geldiğini ve nereye gideceğini unutan kul ne kötüdür!...”[2]
Aziz Müminler!
İnsan, nisyan ile maluldür, yani unutkan bir varlıktır. Kimi zaman kendini, ailesini, akrabalarını, komşularını unutur, sorumluluklarını ihmal eder. Kimi zaman yaratılış gayesini unutur, insanlara karşı nezaket ve zarafeti elden bırakır. Kimi zaman dünya meşgalesine dalıp ahireti, mahşeri, mizanı, hesabı, cennet ve cehennemi göz ardı eder. Kimi zaman da dinini, tarihini ve kültürünü unutup özüne yabancılaşır.
Kıymetli Müslümanlar!
Unutmanın en kötüsü ise kişinin Rabbini unutmasıdır. Hâlbuki nerede olursak olalım Rabbimiz bizimle beraberdir.[3] O, “el-Habîr”dir; gizli ve açık her şeyden haberdar olandır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۜ “Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.”[4] buyrulmaktadır. Cenâb-ı Hak; yaratan, yaşatan, yaptıklarımızı gören, söylediklerimizi işitendir. Kalplerimizden geçenleri bilen, bize şah damarımızdan daha yakın olandır. Hastalıklarımızın şifası, dertlerimizin devası, sıkıntılarımızın çaresi O’ndadır. Bütün hata ve kusurlarımıza rağmen, “Rahmân” ismiyle bizlere merhamet eden, “Gaffâr” ismiyle günahlarımızı bağışlayan, “Rezzâk” ismiyle bizleri rızıklandıran O’dur.
Değerli Müminler!
Allah Resûlü (s.a.s), أَكْثِرُوا ذِكْرَ هَاذِمِ اللَّذَّاتِ “Ağızların tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayın.”[5] buyurmuştur. İradesine hâkim olan ve ölümden sonrası için çalışan kişinin, akıllı insan olduğunu haber vermiştir.[6] Zira ölümü ve hesabı unutan insan, şeytanın esiri olmuştur. Bugün, başta Gazze olmak üzere İslam beldelerine bombalar yağdıran; masumları katleden, soykırım uygulayan caniler; Allah’ı unutan, şeytanı dost edinen kişilerdir. Bugün, Allah’ın haram kıldığı cana acımasızca kıyan; kadınlara, çocuklara, yaşlılara şiddetin her türlüsünü reva gören zalimler, ahiret bilincini kaybedenlerdir. Sapkın ideolojiler ve bâtıl akımlarla gençlerin ve çocukların tertemiz fıtratlarını bozmak için çalışanlar, insanlıktan nasibini almamış kimselerdir. Dijital mecralarda günahı cazip gösteren, harama teşvik eden, aile mahremiyetini hiçe sayanlar, ölümü ve sonrasını hesaba katmayanlardır. İş, çalışma ve ticaret hayatında helal-haram hassasiyetini kaybetmek, faiz ve kumar gibi haram yollardan kazanç elde etmeye çalışmak, Allah’ı ve ahireti unutmanın bir neticesidir.
Öyleyse Aziz Müslümanlar!
Her an Rabbimizin gözetiminde olduğumuz, dünyada yapıp ettiklerimizin hesabını mutlaka vereceğimiz bilinciyle bir ömür sürelim. İbadetlerimizle Rabbimize iyi bir kul olmaya, güzel ahlakımızla O’nun rızasını kazanmaya çaba gösterelim. Çocuklarımızın ve gençlerimizin tertemiz yüreklerinde var olan Allah sevgisini muhafaza etmeye azim ve sabırla devam edelim. Dini, ahlaki ve insani değerlerimizi öğrendiğimiz aile yuvamızı tehdit eden zararlı akımlara karşı uyanık olalım. Unutmayalım ki, yeryüzünün imarı ve güvenli bir geleceğin inşası; Rabbini bilen, ölümü hatırından çıkarmayan, ahiret bilincini kuşanan nesiller eliyle olacaktır.
Dipnot:
[1] Mücâdele, 58/19. [2] Tirmizî, Sıfâtü’l-kıyâme, 17. [3] Hadîd, 57/4. [4] Âl-i İmrân, 3/5. [5] Nesâî, Cenâiz, 3. [6] Tirmizî, Sıfâtü’l-kıyâme, 25.
Kaynak: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
YORUMLAR