Allah’ı ve Peygamberimizi Nasıl Daha Çok Sevebiliriz?

Allah’ı ve Rasûl’ünü nasıl daha çok sevebiliriz? Allah’ı ve Peygamberimizi (sav.) daha çok sevmek için ne yapabiliriz?

Allah’ı ve Peygamberimizi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- daha çok sevmenin, bu sevgiyi arttırmanın yolu onları tanımaktan geçiyor.

ALLAH’I VE PEYGAMBERİMİZİ NASIL DAHA ÇOK SEVEBİLİRİZ?

Gönüllerimizin Allah ve Rasûlullah muhabbetiyle ihyâ olması için; dilimizi ve kalbimizi dâimâ zikir, tesbih, tahmid, tekbir ve salevât-ı şerîfelerle meşgul edelim.

Fakat Allah ve Rasûl’ünü sevmenin en güzel yolu, onları yakından tanımaktır. Allah ve Rasûlʼünü ne kadar yakından tanırsak, o kadar çok severiz. Bu, şuna benzer:

Yüce bir dağ düşünelim... Ona uzaklardan bakılınca ancak belli belirsiz bir siluet hâlinde görünür. Fakat yanına yaklaştıkça, içindeki ağaçlar, meyveler, kuşlar, akarsular tebellür etmeye başlar. İnsan, bu muhteşem güzellikleri ne kadar yakından görebilirse, o nisbette hayranlığı da artar.

Tıpkı bunun gibi, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i de hakikî mânâda tanıyabilmek, sırf satırlardan okumakla mümkün değildir. O ancak, kalpteki muhabbet nisbetinde tanınıp anlaşılabilir ve o muhabbet nisbetinde O’na yaklaşılır.

İşte O’na muhabbetle yaklaşıp yakından tanıyan ashâb-ı kirâm, O’nun yüce ahlâkına hayran oldu. Âdeta insanlıkta bir âbide seyretti. O’nun en ufak bir arzusuna bile:

“Anam, babam, canım, malım, her şeyim Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” dediler.

Öte yandan, Ebû Cehil de Peygamber Efendimizʼe yakından baktı ama Oʼnun yüceliğini göremedi. Zira göz bakar, fakat kalp görür. Temiz bir kalple, hürmet, muhabbet ve edeple Allah Rasûlüʼne gelenler, Oʼna hayran oldular.

Bizim de Allah ve Rasûlʼüne olan muhabbetimizin en güzel göstergesi, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bir hadîs-i şerîfinde; “Size iki emânet bırakıyorum…” diyerek ifade buyurduğu; “Kitap ve Sünnet”e[1] olan bağlılığımızdır. Kitap ve Sünnet’i, hayatımızın her safhasına yaygınlaştırmaya gayret etmemizdir.

İnsan, Allah ve Rasûl’ünü tanıdıkça sever, sevdikçe daha çok anar, kulluk vazifelerini daha güzel îfâ eder. Böyle olunca da Allah ve Rasûl’ü de o kimseyi sever.

Bir hadîs-i kudsîde Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“…Kulum, Bana en çok kendisine emrettiğim farzları îfâ ederek yaklaşır. Farzlara ilâveten işlediği nâfile ibadetlerle de yaklaşmaya devam eder; nihayet Ben onu severim. Kulumu sevince de Ben, âdeta onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Ben’den ne isterse mutlaka veririm, Bana sığınırsa onu korurum.” (Buhârî, Rikāk, 38)

Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle naklediyor:

“Sahâbe-i kirâm, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:

«–Ey Allâh’ın Rasûlü! Bizler Allah Teâlâ’yı çok seviyoruz. Lâkin bize, Allâh’ın zâtını gerçekten sevmenin alâmetini bildirseniz.» dediler.

Bunun üzerine Allah Teâlâ;

«(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.» (Âl-i İmrân, 31) âyet-i kerîmesini indirdi.” (Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân, nr. 6845, 6846)

Bütün mevcudâtın, yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i derin bir muhabbetle sevmek, O’na gönülden bağlanmak, kulu Allâh’a sevdiren ve yaklaştıran en müessir yoldur.

Zira Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e muhabbet, Allâh’a muhabbet; O’na itaat, Allâh’a itaat; O’na isyan, Allâh’a isyan mâhiyetindedir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kendisine duymamız gereken muhabbetin seviyesini şöyle beyân etmişlerdir:

“Nefsim kudret elinde olan Allâh’a yemin olsun ki; sizden biriniz, ben kendisine; anasından, babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça, hakikî mânâda îman etmiş olamaz.” (Buhârî, Îmân, 8)

Ashâb-ı kirâm, Allah Rasûlü ile bu dünyada nasîb olan beraberliklerini âhirette de devam ettirebilmenin derdine düştüler. Bunun için;

“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) hadîs-i şerîfinin muhtevâsına girebilme gayreti içinde yaşadılar. Bu iştiyakla, bütün hâllerini Allah Rasûlüʼnün hâllerine benzetmeye çalıştılar. Bir gölgenin gövdeye olan sadâkati gibi, Efendimiz’i adım adım takip ettiler.

Allah Rasûlü ile âhirette de beraber olabilmek için, Oʼnunla amel beraberliği, ahlâk beraberliği, hissiyat ve fikriyat beraberliği içinde bulunmaya gayret ettiler. Bu şuurla İslâm nîmetini dünyanın dört bir tarafına ulaştırdılar. Nereye gitseler, Allah ve Rasûlʼünün muhabbetini sînelerinde taşıdılar.

Dipnot:

[1] Bkz. İbn-i Hişâm, IV, 276; Muvatta’, Kader, 3.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Toplumu Hayırlı Gençlik 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ALLAH’I NASIL SEVMELİYİZ?

Allah’ı Nasıl Sevmeliyiz?

HAKİKİ SEVGİ ÜÇ ŞEYLE BELLİ OLUR

Hakiki Sevgi Üç Şeyle Belli Olur

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.