Allah’ım Nefsimize Takvasını Ver!

İnsanoğlunun nefsinde, bir tarafta nefsanî arzular ve fücur, bir tarafta ise takvâ vardır. Bir tarafta çamura saplanmak isteyen nefs, bir tarafta göklere kanat açmak isteyen ruh vardır.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim. "…Her bir nefis ve onu düzenleyene, ona hem fücûru (Allah’tan uzaklaştıran kötülükleri), hem de takvâyı (Allâh’a yakınlaşma yolunu/vuslatı) ilham edene yemin olsun ki, iç âlemini temizleyen, onu arındıran felâha ermiştir. Onu temizlemeyen, günahlarla örten ise felâkete uğramıştır.” (Şems, 7-10)

Rasûlullah (s.a.v.) efendimiz buyurdular:

“Allâh’ım! Nefsime takvâsını ver ve onu tezkiye et! Sen onu en iyi tezkiye edensin. Sen onun velîsi ve Mevlâ’sısın.” (Müslim, Zikir, 73)

İnsanoğlunun nefsinde, bir tarafta nefsanî arzular ve fücur, bir tarafta ise takvâ vardır. Bir tarafta çamura saplanmak isteyen nefs, bir tarafta göklere kanat açmak isteyen ruh vardır.

“GERÇEĞİ ÖĞRENMEK İSTİYORSAN; MUSA DA FİRAVUN DA ÖLMEDİLER”

Bu hususa temas eden Mevlânâ Hazretleri de buyurur ki:

“Ey Hak yolcusu! Gerçeği öğrenmek istiyorsan; Musa da Firavun da ölmediler; bugün senin içinde yaşıyorlar, senin varlığına gizlenmişler, senin gönlünde savaşlarına devam ediyorlar! Bu sebeple birbirine düşman bu iki kişiyi kendinde araman gerekir!”

İşte insanoğlunun içinde duran bu düşmandan korunmasının yolu olan takvâ, hayatın her merhalesinde, ömrün her ânında elzemdir.

Mü’min, nefsiyle olan mücadelesini sadece belli cephelerde değil ancak bütün cephelerde sürdürürse felâha kavuşabilir. Yani îmandan ibadetlere kadar, hayatımızın temelini oluşturan her meselede takvâ ölçüleri içinde yaşamak zarurîdir. (Osman Nûri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Mart-2008)

İslam ve İhsan

BİR HAK DOSTUNUN NEFSİ İLE MÜCADELESİ

Bir Hak Dostunun Nefsi ile Mücadelesi

NEFSİN 6 MERTEBESİ

Nefsin 6 Mertebesi

NEFSİN TERBİYESİ İÇİN DUA

Nefsin Terbiyesi İçin Dua

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.