Allah’ın Zikrinin Anahtarları
Zikir, Hakk’ın azametini tefekkür etmek, ilâhî kudret akışları karşısında duyguları derinleştirmek, gönlü mâsivâdan arındırıp Hak’ta fânî olmak ve dâimâ Allah ile beraberliği temin ederek zikretmektir. Ancak böyle bir zikir, maddî-mânevî belâlara karşı bir zırh olabilir.
Hak dostları, dâimâ Allah ile olup zikrin hakîkatine erdiklerinden, her hâl, hareket ve sözleriyle Allâh’ı hatırlatırlar. Nitekim hadîs-i şerîflerde de:
“İnsanlar arasında Allâh’ın zikrinin anahtarları vardır. İnsanlar onları gördüklerinde hemen Allâh’ı hatırlarlar.” (Heysemî, X, 78)
“(Allâh’ın velî kulları) yüzlerine bakıldığında Allah Teâlâ’yı hatırlatan kimselerdir.” buyrulmuştur. (İbn-i Mâce, Zühd, 4)
Böyle kimseleri Hakk’ın bir lûtfu bilip onlardan mânen istifâdeye çalışmak gerekir. Zira onlar, bulundukları beldeler için ilâhî bir rahmettirler.
ZİKRİN ÜÇ MERTEBESİ
Hak dostlarını böylesine yüce bir mazhariyete eriştirense, zikrullâh’ı yüksek bir kalbî keyfiyetle yaşamalarıdır. Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri bu hakîkate işâretle, zikri üç mertebeye ayırır:
“Birincisi, dil zikrederken gönlün ondan gâfil olmasıdır. Bu, avâmın zikridir.
İkincisi, hem dil hem de gönül ile zikretmektir ki bu, havâssın zikridir.
Üçüncüsü, hem dil hem gönül hem de bütün âzâlarla zikretmektir. Bu da hâssü’l-havâssın zikridir…
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 2, Erkam Yayınları