Allah’ın Haklarında Hayır Murad Ettiği Kimseler

Allah’ın haklarında hayır murad ettiği kimseler kimlerdir? Cenab-ı Hak bu kimseler hakkında ne gibi tasarruflarda bulunur?

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ her kimin hayrını murad ederse ona din hususunda (büyük bir) anlayış verir.

Ben (verici değil) yalnız (Kâsım’ım) taksim ediciyim. Veren ise Allah -azze ve celle-’dir. Bir de bu ümmet, Allâh’ın emri (ve kazâsı) zuhûr edip kıyamet kopuncaya kadar emr-i ilâhîye tâbî olma husûsunda hep sâbit-kadem olup duracak ve kendilerine muhâlefet edenlerden zarar gelmeyecektir.” (Buhârî, İlim, 13)

Bu hadîs-i şerifte de beyan edildiği üzere ilim ve hikmetin menşei Cenâb-ı Hakk’ın bizzat kendisidir. O hiçbir şey bilmeden yaratılmış insanoğluna, “bilmediklerini” öğretmiştir. Rahmân olan Allah; Kur’ân-ı Kerîm’in de ilk muallimidir.

Cenâb-ı Hak, vahyi “indirmiştir”. Yani insanoğluna en doğru bilgi, Allah katından verilmiştir. İnsan, sahip olduğu akıl ve benzeri imkânlarla bu ilâhî bilgiyi işler, geliştirir, büyütür.

Cenâb-ı Hak, vahiy ve hikmeti, insanlara peygamberleri vasıtasıyla öğretmiştir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bu peygamberlerin sonuncusu ve en faziletlisidir. Kıyamete kadar bütün insanlığa gönderilmiş olan Peygamber Efendimiz, Cenâb-ı Hakk’ın son ilâhî kelâmının da ilk muhâtabı ve onu insanlara ilk tebliğ eden kimsedir.

Allah Rasûlü, insanlara ulaştırılması gereken hiçbir ilmi, kendisinde saklı tutmamıştır. Yani O, Âlemlere rahmet olarak gönderilişinin bir tecellisi olarak ilâhî vahiy ve bilgileri bütün insanlara taksim etmiştir. O’nun vasıtasıyla gelen ilim ve hikmet, yağan bir yağmur gibidir. Bazı insanlar hakikatlere karşı bir kaya gibi serttir; ilim ve hikmet onlara tesir ve nüfuz etmez. Duyar; ama duymamış gibidirler. Kalpleri ve kulakları kapalıdır. Rahmet yüklü bu bulutlardan hiç istifade edemezler. Bazıları o rahmeti, tıpkı suyu üzerinde tutan bir toprak gibi muhafaza ederler. Kendileri gerektiği gibi kıymetini bilemese de en azından başka varlıkların faydasına sunarlar. Bir diğer grup insan da bereketli bir toprak nev’inden o suyu hazmeder; üzerinde çeşitli bitkilerin yetişmesine fırsat verir. Böylece özümseyerek hem kendileri; hem de onlardan biten nebâtât/mahsulleri ile hayvanlar ve insanlar istifade etmiş olurlar.

Yağmuru yağdıran, ilim ve hikmeti veren Allah’tır. İnsanlar ve onların rehberleri makamındaki peygamberler birer aracıdır. Bu ilim ve hikmetten en çok istifade edenler; “Allâh’ın kendileri hakkında hayır murâd ettiği” seçkin kullardır.

Cenâb-ı Hak bu kıymetli insanları, peygamberlerin yegâne mîrası olan ilim ve hikmete vâris kılmıştır. Fakat Kur’ân’a ve ilme muhatap olan bu insanların bir kısmı kendisine zulmetmiş; günahlara dalmıştır. Kimisi ortadadır; kâh hayırla kâh şerle meşgul olur. Bir de hayırda öncü olanlar vardır ki, onlar her türlü övgüye lâyık, fazîlet ehli kimselerdir. Böyle “örnek” ve “önder” kullar, Allâh’ın fazl u ikramıyla her devirde var olmuştur ve olacaktır.

Cenâb-ı Hak, kendilerine hayır murâd ettiği bu sâlih ve sâdık kullarının zümresine bizleri de dâhil eylesin. Bizi, hakka ve hayra anahtar; şer ve bâtıla kilit eylesin. Âmîn.

Kaynak: Ömer Faruk Demireşik, Altınoluk Dergisi, Sayı: 470

İslam ve İhsan

"ALLAH, HAKKINDA HAYIR DİLEDİĞİ KİMSEYE DİN HUSUSUNDA BÜYÜK BİR ANLAYIŞ VERİR" HADİSİ

"Allah, Hakkında Hayır Dilediği Kimseye Din Hususunda Büyük Bir Anlayış Verir" Hadisi

İLİM ÖĞRENMEK VE KUR’AN ÖĞRETMEK İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

İlim Öğrenmek ve Kur’an Öğretmek ile İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.