Allah'ın Kudret ve Sanatındaki Muazzam Tecelliler

İSLAM VE İHSAN

Bir filin içine milyonlarca karınca konulsa yine de dolmaz. Lâkin filin hayâtiyetini temin eden organlar, bir karıncanın, hattâ ondan daha küçük canlıların içinde de var. Rabbimizʼin ilim, kudret ve sanatı ne kadar da muazzam!..

Cenâb-ı Hak, mahlûkâtında sergilediği ilim, hikmet ve kudretiyle, hem Zâtʼının yüceliğini, hem de insanın âcizliğini hatırlatıyor.

Meselâ Allâhʼın yarattığı bir koyun, ot yer, su içer; süt olur. Fakat bir insan, en yüksek teknolojiyle bir fabrika kursa, bir taraftan ot, bir taraftan su verse, yine de bir koyunun sütünü îmâl edemez.

Velhâsıl, kâinattaki her zerre, kendisini yaratan Cenâb-ı Hakkʼın yüceliğinin şâhidi…

CENÂB-I HAKK'IN EL-BÂRİ SIFATLARININ TECELLİSİ

Basit birer ot gibi gözüken çeşitli bitkilerin topraktan bulup çıkardığı muhtelif renkler, kokular, tatlar ve değişik şekillerdeki yapraklar, hiçbir kimyâgerin bir eşini yapmaya muktedir olamadığı, ne hârika şeyler!.. Bütün bunlar, Cenâb-ı Hakkʼın “el-Bârî, el-Musavvir” sıfatlarının ayrı ayrı tecellîleri…

Yine hayrete şâyandır ki, Dünya ve içindeki canlılar yaratıldığından beri, hiçbir canlının rızkı ihmâl edilmeden, sayısız ilâhî sofralar kuruldu, hâlen de kuruluyor. Bir düşünecek olursak; Dünyaʼnın dörtte üçü su ile kaplıdır. Dörtte birinin büyük bir kısmı da bitki yetişmesine elverişli olmayan kayalık veya çöllerden oluşmaktadır. Geriye kalan çok az bir kısmı topraktır.

Fakat Cenâb-ı Hak ne yüce bir kudret sahibidir ki, bu sınırlı toprağı sonsuz bir istihâle ile, yani sürekli bir değişim ve dönüşümle, bütün canlıları doyuracak gıdâların kaynağı kılmaktadır. Üstelik her mahlûkâta da ayrı ayrı sofralar kurulmaktadır. Zira bir canlının yiyebildiklerini, bir başka canlı yiyemez. Tavuğun gıdâsı ayrı, koyunun gıdâsı ayrı, insanın gıdâsı ayrıdır…

SU'DAKİ ÇOK BÜYÜK HİKMETLER

Yine Cenâb-ı Hakkʼın hayat vesîlesi kıldığı “su” da çok büyük hikmetler taşımaktadır. İçtiğimiz suya bakıp tefekkür etmeliyiz ki Cenâb-ı Hak;

“Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretmeniz gerekmez mi?” (el-Vâkıa, 70) buyuruyor.

Diğer bir âyet-i kerîmede ise:

“De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?” (el-Mülk, 30) buyuruyor. Hakîkaten, öyle bir durumda ne yapabilirdik?!.

Yine bir bardak suyun mâcerâsı, yani yaratıldığı andan bugüne kadar yeryüzü ile gökyüzü arasındaki gidiş-gelişi, içinden geçtiği canlı-cansız varlıklar, gezip dolaştığı coğrafyalar yazılacak olsa, kitaplara sığmazdı.

GÜNEŞ SİSTEMİ MİLYONLARCA YIL ÂRIZA YAPMADAN ÇALIŞIYOR

Öte yandan, son teknolojiyle îmâl edilmiş bir araba bile, bir müddet sonra ârıza yapıyor, eskiyor, neticede harâb olup hurdaya gidiyor. Dünyaʼyı ısıtıp aydınlatan Güneş ise, belki de milyarlarca yıldır çalışıyor, fakat en ufak bir ârıza yok. Semâdaki ilâhî takvim ve program, saniye şaşmadan, emrolunduğu şekilde işlemeye devam ediyor.

Rabbimiz bu hususa da dikkatlerimizi çekerek şöyle buyuruyor:

“O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allâhʼın yaratmasında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.” (el-Mülk, 3-4)

KÂNİATI İBRET NAZARIYLA SEYREDEN GÖZLER

Velhâsıl, bu kâinâtı ibret nazarıyla seyre çıkan gözler, hayretle geri dönerler. Nitekim, kâinatta sergilenen ilâhî sanat eserlerini ibretle temâşâ eden 19. asrın büyük şâirlerinden Ziyâ Paşa da hissiyâtını şu şekilde şiire dökmüştür:

Sübhâne men tehayyera fî sun‘ihi’l-ukûl

Sübhâne men bi-kudratihî ya‘cizu’l-fuhûl

“Sanatı karşısında akılların hayrete düştüğü, kudretiyle en üstün âlimleri bile âciz bırakan Allah Teâlâ’yı tesbîh ederim.”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2015 – Ekim, Sayı: 356, Sayfa: 032