Allah’ın Kullarına İlâhî Bir İkrâmı
Gündüzünde oruç ve infak, gecesinde tilâvet, zikir ve secdelerle dolu bir ibâdet mevsimi. Allah'ın (c.c) kullarına ilahi bir ikramı olan "Ramazan ayı"...
Rabbimiz; Zâtına dost olabilen, Hakk’a yakın bir kul olabilmemiz için bizlere mânevî ve rûhânî bir iklim lutfediyor. Gündüzünde oruç ve infak, gecesinde tilâvet, zikir ve secdelerle dolu bir ibâdet mevsimi.
Çiçekler ve meyveler nasıl bahara, yeşerip meyve verecekleri iklimlere muhtaç ise, mü’min de Ramazân-ı şerîfin rûhâniyet iklimine öyle muhtaç.
Zira;
İnsanoğlu, dikkati kolay dağılan bir varlıktır.
Bu sebeple;
Ticaret, tahsil ve spor müsabakası gibi dünyevî gayeler için dahî, katılanların tamamen teksif olabilecekleri kamplar tertip edilir, yoğun çalışma zamanları düzenlenir. Böyle programlara katılanlar, hedefe hizmet etmeyen bütün meşgalelerden uzak tutulur.
Meselâ mühim karşılaşmalardan önce sporcular eğlenceden, zamanı israf etmekten ve maksada muhalif beslenmekten men edilirler. Tamamen muvaffakiyete yoğunlaşmaları temin edilir. Kendi aralarında «ihtilâttan men» kararı alınır.
Mü’minin karşısında son nefesle başlayan tehlikelerle dolu muazzam bir ebediyet yolculuğu vardır.
- O zorlu yolun tek azığı takvâdır.
- O muhâtaralı yolun yegâne rehberi Kur’ân’dır, Sünnet’tir.
- O yolun kandilleri sâlih amellerdir.
- O yolun tuzakları ve mayınları ise günahlardır, haramlardır, nefsânî arzulardır.
ALLAH’IN KULLARINA İLÂHÎ BİR İKRÂMI "RAMAZAN-I ŞERİF"
Ramazân-ı şerif, ilâhî bir ikrâm olarak mü’minlere ibâdete teksif olunacak bir aylık mükemmel bir program hazırlar. Kıymetini idrâk edenler, o mevsime daha da öncesinden hazırlık yaparlar. Sonrasında da onu bir sonraki Ramazân’a kadar muhafazaya gayret ederler.
Nitekim Muallâ bin Fadl -rahmetullâhi aleyh- şöyle der:
“Selef-i sâlihîn; Cenâb-ı Hakk’a, altı ay kendilerini Ramazân’a ulaştırması için duâ ederlerdi. Geri kalan altı ayda da idrâk ettikleri Ramazân’ı kabul buyurması için duâ ederlerdi.” (Kıvâmu’s-Sünne, et-Terğîb ve’t-Terhîb, II, 354)
Rivâyetlere göre onlar şöyle duâ ederlerdi:
“Allâh’ım!.. Ramazân-ı şerif geldi, bizi rahmet gölgesi altına aldı. Onu bize selâmetle kavuştur, bizi o mübârek ayda selâmette eyle ve onu bizden kabul buyur!
Sabırla ve sevâbını yalnızca Rabbimiz’den umarak; onun gündüzünü oruçla, gecesini kıyamla ihyâ edebilmemizi nasîb eyle.
Bu mübârek ayda; bize ibâdet için ciddiyet, gayret, kuvvet ve dinçlik lutfeyle!.. Bıkkınlıktan, gevşeklikten, tembellikten ve uyuşukluktan muhafaza buyur!
Bizi Kadir Gecesi’ni ihyâ edebilmeye muvaffak eyle ve onu bizim için bin aydan hayırlı eyle!” (Taberânî, ed-Duâ, s. 1227)
Kadir Gecesi’nde bize iki mühim ders ve hikmet vardır:
Birincisi, Allâh’ın Hazret-i Peygamber’e verdiği büyük değerdir.
İkincisi, Cenâb-ı Hakk’ın ümmet-i Muhammed’e ne kadar cömert ve merhamet sahibi olduğu hakikatidir.
Kezâ Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- Ramazân-ı şerîfi;
“–Ey günahlarımızı temizleyen ay! Hoş geldin!” diyerek karşılardı.
O sâlih zâtlar; bu mübârek ayın kıymetinin bilinmemesinden, israf edilmesinden ise şiddetle sakındırırlardı.
Hasan-ı Basrî -rahmetullâhi aleyh- bir Ramazan günü, sesli bir şekilde gülen bir topluluğun yanından geçti. Onları şöyle îkāz etti:
“Doğrusu Allah -azze ve celle- Ramazan ayını mahlûkātı için bir yarış meydanı eylemiştir. İnsanlar onda Allâh’a ibâdet için birbirleriyle yarışırlar. Bir topluluk bu yarışta geçmiş ve kazanmıştır. Bir başka topluluk ise geri kalmış ve hüsrâna uğramıştır.
Öne geçenlerin kazandığı, kaybedenlerin ise hüsrâna uğradığı bir günde oynayıp gülen kimseye ne kadar da hayret ederim!”
Ramazân-ı şerîfe bedenen, kalben ve rûhen hazırlanmalıyız. Onu ihyâ için edâ edeceğimiz ibâdetleri bir bir tefekkür etmeli ve mânevî kıvâmını yükseltmek için gayret sarf etmeliyiz.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Nisan, Sayı: 194