Allah'ın Peygamberimize Olan Sevgisi
Cenâb-ı Hakk’ın Peygamber Efendimiz’i ne kadar zirve bir muhabbetle sevdiğini ifade eden birçok hakikat ve örnekler...
Cenâb-ı Hak; bu kâinâtı, bilinmeye olan muhabbeti sebebiyle halk etmiştir. Yani bu cihan insan için, insan da «mârifetullah» için yaratılmıştır.
Allâh’ı kalpte tanımak ve O’na muhabbet, îman ve ihsan şevki içinde kulluk ve ibâdet etmek insanın yaratılış gayesidir.
Bir başka âyet-i kerîmenin işaretiyle; insanın yaratılış gayesi, en güzel kulluğu kimin sergileyeceğinin ortaya konulacağı bir imtihandır.
Bu gayelerin en zirve temsilcisi, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir.
Bu sebeple; Peygamber Efendimiz’e; «Varlık Nûru», «Mefhar-i Mevcûdât», «Fahr-i Kâinât» gibi müstesnâ isim ve sıfatlar verilmiştir.
İBN-İ ABBAS (R.A) ANLATIYOR
Bu hakikati, Peygamber Efendimiz de, tevâzudan hiç ayrılmadan şöyle ifade buyurmuştur:
İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- anlatır:
“Sahâbeden bir kısmı, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanlarına gelmesini bekler vaziyette oturmuş kendi aralarında konuşuyorlardı. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, evinden çıktı ve onlara yaklaştı. Onların konuşmalarını işitti ve sözlerini dinledi.
Onlardan birisi;
«–Allah Teâlâ’nın; yarattıklarından bir kimseyi, İbrahim -aleyhisselâm-’ı halîl / dost edinmesi gerçekten hayrete şâyan!» dedi.
Bir başkası;
«–Allâh’ın Musa -aleyhisselâm- ile konuşmasından daha acayip ne olabilir?» dedi.
Bir diğeri ise;
«–Allâh’ın İsa -aleyhisselâm-’ı Allâh’ın kelimesi ve rûhu kılması, (ya buna ne denilir?)» dedi.
Bir diğeri;
«–Allah Teâlâ’nın Âdem -aleyhisselâm-’ı ıstıfâsı / safî olarak seçmesi (bu da pek muhteşemdir.)» dedi.”
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ashâbına selâm verip şöyle buyurdu:
“–Sözlerinizi ve hayretinizi işittim…
(Dedikleriniz öyledirler. Lâkin ümmeti bulunmakla müşerref olduğunuz Peygamber’in husûsiyetlerinin bu peygamberlerin fevkinde ve zirvesinde olduğunu unutmayın);
أَلَا وَأَنَا حَب۪يبُ اللّٰهِ وَلَا فَخْرَ
Dikkat edin!
- Ben Allâh’ın habîbi / sevgilisiyim, fakat övünmek yok! (Övünmek için söylemiyorum.)
- Ben kıyâmet günü livâü’l-hamdi / hamd sancağını taşıyanım, fakat övünmek yok!
- İlk şefaat edecek ve şefaati ilk olarak kabul edilecek olan da benim, fakat övünmek yok!
- Ben cennet kapısının halkasını ilk çalanım. Allah kapıyı açar, ben muhâcirlerin fakirleriyle birlikte cennete girerim, fakat övünmek yok!” (Tirmizî, Menâkıb, 1; Dârimî, Mukaddime, 8)
Bu hadîs-i şeriften Fahr-i Kâinât Efendimiz’in Allah katındaki kıymet ve fazîletinin ne kadar emsalsiz olduğunu öğrenmekteyiz.
CENÂB-I HAK, KUR’ÂN-I KERİM’DE EFENDİMİZ (S.A.V) HARİÇ HİÇBİR PEYGAMBER ÜZERİNE YEMİN ETMEDİ
Cenâb-ı Hakk’ın Peygamber Efendimiz’i ne kadar zirve bir muhabbetle sevdiğini ifade eden birçok hakikat zikredilebilir.
Meselâ;
Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de hiçbir peygamber üzerine yemin etmezken, Rasûlullah Efendimiz’in hayatı üzerine; «لَعَمْرُكَ» «Le-amruke» (el-Hicr, 72) buyurarak kasem (yemin) etmektedir.
Rabbimiz; bu yeminle, dikkatlerimizi Peygamber Efendimiz’in mübârek sîreti üzerine yoğunlaştırmamızı arzu buyurmaktadır. Çünkü Kur’ân ve Sünnet’in hakikatini kavrayabilmek, ancak Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in örnek ahlâkına ve kalbî derinliklerine yaklaşabilmekle mümkündür.
Şeyh Gālib’in bir şiirinde tavsîf ettiği gibi:
Sultân-ı rusül şâh-ı mümeccedsin Efendim!
Bîçârelere devlet-i sermedsin Efendim!
Dîvân-ı İlâhî’de ser-âmedsin Efendim!
Menşûr-i «le-amruk»le müeyyedsin Efendim!
“Peygamberlerin sultanı, şânı yüce bir padişahsın efendim! Çaresizlere ebedî bir devlet ve devâsın efendim! Mahşerin dehşetli günlerinde, ümmetinin başında bir hâmîsin efendim! Şânın üzerine Cenâb-ı Hakk’ın; «Sen’in ömrüne yemîn olsun!» diyerek and içtiği kasemle te’yîd edilmiş bir Peygamber’sin efendim!..”
Cenâb-ı Hak; Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i öyle sonsuz bir muhabbetle sevmektedir ki;
Kur’ân-ı Kerim’de O’na salât etmektedir. Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Allah ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey mü’minler! Siz de O’na çokça salevât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin.” (el-Ahzâb, 56)
Bu salâtın künhüne vâkıf olabilmek, bizler için mümkün değildir. Bu salâtı ancak, sonsuz rahmet ve bereket olarak tasavvur edebiliyoruz.
BAŞKA HİÇBİR PEYGAMBERE NASÎB OLMAYAN LÜTUFLAR
Cenâb-ı Hak; Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i öyle sonsuz bir muhabbetle sevmektedir ki;
Başka hiçbir peygambere nasîb olmayan;
- Kur’ân-ı Azîmüşşân’ı,
- Eşsiz İsrâ ve Mîrâc yolculuğunu,
- Bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni,
- Makām-ı Mahmûd’u,
- Vesîle’yi ve Şefâat-i Uzmâ’yı yalnızca O’na lütuf buyurmuştur.
Âyet-i kerîmelerde buyurulur:
“Ve muhakkak ki, Sana Rabbin (dünyada fetih ve nusret, âhirette havz-ı Kevser ve şefaat gibi nice ikramlar) ihsan buyuracak, Sen de hoşnut olacaksın.” (ed-Duhâ, 5)
“Biz (ezan, ikāmet, kelime-i tevhid ve kelime-i şahâdette nâmını, lâfza-i Celâl’in yanında tebcîl ederek) Sen’in şânını yücelttik!” (el-İnşirâh, 4)
“…(Habîbim!) O’nun (Rabbinin) Sana lütufkârlığı çok büyüktür.” (el-İsrâ, 87)
Fetih, Duhâ, İnşirâh ve Kevser Sûreleri; Rasûlullah Efendimiz’in Allah katındaki itibar ve şânını anlatmaya kâfîdir.
Yine Cenâb-ı Hak; Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i öyle büyük bir muhabbetle sevmektedir ki;
“(Ey Rasûlüm!) Sen onların içinde iken Allah, onlara azâb edecek değildir!..” (el-Enfâl, 33) buyurarak, O’nun mübârek vücudunu; müşriklerin dahî dünyada helâkten kurtulmalarına bir sebep kılmış, bizlere de gönlümüzde Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e muhabbet ve ittibâı yeşerttiğimiz müddetçe, azâb-ı ilâhîden âzâde olacağımız müjdesini vermiştir.
Cenâb-ı Hak, Peygamberimiz’in;
- Ahlâkının muazzam,
- Hayatının, üsve-i hasene ve
- Risâletinin âlemlere rahmet, sirâc-ı münîr ve sırât-ı müstakîm olduğunu ferman buyurmuştur.
Hâsılı;
Bezm-i Âlem Vâlide Sultan’ın dediği gibi;
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl?
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Aralık, Sayı: 226
YORUMLAR