Allah'ın Rahman ve Rahim Sıfatlarının Tecellileri Nelerdir?
Allah'ın (c.c) Rahman ve Rahim sıfatlarının tecellileri nelerdir? Allah (c.c) Rahman ve Rahim sıfatları ile nasıl muamele eder? Allah'ın (c.c) Rahman ve Rahim olması ne demektir? Rahman ve Rahim olan Allah'ın (c.c) adıyla...
Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri buz satan bir satıcıya rastlar. Satıcı:
“–Sermâyesi erimekte olan insana yardım edin!” diye nidâ eder.
Cüneyd Hazretleri bu sözü duyunca düşüp bayılır.
Dünyâ sermâyesini âhiret sermâyesine tebdîl edemezsek, dünyâdaki gayretler, şeytanların paylaşacakları nasipler olur. Netice hüsran ve acı bir aldanıştır. İsraf çılgınlığı ve merhamet yoksulluğu, dünyâda baş belâsı, âhirette azap sermâyesidir. Geçmiş günlerimizin dosyaları kapanmıştır. Bunlarda değişiklik yapabilmenin imkânı yoktur. Gelecek günlerimizin varlığı ise şüphelidir. Ân bu ândır. Bu ânımızın gönül ve alın terlerini, hayat tarlamızın tohumları yapabilirsek, -inşâallah- âhiretimizin sırça sarayları olur. Şeyh Sâdî’nin ifâde ettiği gibi:
“Arzın sathı, Rabb’in umûmî sofrasıdır.”
ALLAH'IN RAHMÂN SIFATININ TECELLİLERİ NELERDİR?
Dünyâda “Rahmân” sıfatının tecellîsi olarak bütün mahlûkat bol bol rızıklandırılır. Yedirilir, içirilir ve giydirilir. Dost, hasım, itaatkâr ve isyankâr ayırt edilmez. Cenâb-ı Hakk’ın engin merhameti bütün mahlûkâtı ihâta etmiştir.
Dikenli bir kirpinin yavrusunu sînesine bastırması, hattâ kâfir bile olsa mazlumun bedduâsının kabul olması, bu kuşatıcı merhametin muktezâsıdır. Kâinattaki ilâhî sanat, hikmet ve ibret manzaraları, nefsânî ve süflî his ve davranışlarla, aslî tabiatı bozulmamış insanı, ulviyyet, halvet, safvet, rikkat ve haşyet gibi bediî duygulara gark eder.
ALLAH'IN RAHÎM SIFATININ TECELLİLERİ NELERDİR?
Husûsî sofra ise “Rahîm” sıfatının tecellîsi olarak âhirettedir. Ondan istifâde, yalnız mü’minlere âittir.
Bu husûsî sofrada beşerî nasiplerin en büyüğü olan “cennet” ve “ru’yet-i cemâlullâh”, yâni Cenâb-ı Hakk’ı ayın on dördü gibi görme nîmetleri vardır. İnsan, bütün esmâ-i ilâhiyyenin kâmil tecellîsi olduğu için büyük bir âlemin küçük bir modelidir. Onun topraktan olan yapısı, varlığının dış yüzüdür, fânî yapısıdır. Hakîkî varlığı; esrâr, nur ve ilâhî hakîkatin gizli bir hazînesidir. İnsanın mükerremlik vasfı budur. Yaratılış maksadına uygun bir şekilde mârifet denizinden nasîb alabilmesi buna bağlıdır.
Bir kelebeğin yanma pahasına ışığa râm olması gibi Hallâc-ı Mansûr da esrâr denizinin coşkunluğunda fânî varlığını yok etmeye adım attı. İlâhî tecellîlerle kendini yaktı. Rûhu yücelip feyz ile dolunca nefsi zayıflayıp bitim noktasına ulaştı. Kendisine yabancılaştı, ondan kurtulmaya çalıştı. Kesîf tecellîlere tahammül edemedi. Sekre sürüklendi:
“–Dostlar, beni öldürün! Zîrâ benim ebedî hayatım, ölümümdedir.” dedi.
Taşlanırken kendini yaralayan tek hâdise, dostunun kendisine bir karanfil atması oldu. Dünyevî böyle bir teveccüh ve tebessüm bile kendisine ağır geldi.
Bu hâl diğer bir ifâde ile, fânî varlığın ilâhî varlığa râm olarak kulun ölümsüzlüğe kavuşmasıdır.
Denize düşen bir damlanın vücûdunun, suda kaybolması gibi denize dalan kimse de sudan başka bir şey görmez.
Bu mertebeye ulaşanlar, her şeyi hattâ kendisini bile Hak’tan ibâret görürler. Fakat bu bir hâldir. O hâl geçince, “Hak Hak’tır, eşyâ eşyâdır.”
Hadîs-i şerîfte bu hâlin bir misâli şöyle verilmiştir:
“Yeryüzünde yaşayan bir ölü görmek isteyen Ebû Bekir’e baksın!”
RAHMÂN VE RAHÎM OLAN RABBİM VAR
Merhamet ve adâlette âbideleşen Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, Şam’a girerken sıra kölesine geldiği için deveye onu bindirdi. Kendisi şehre yürüyerek girdi. Halk, köleyi halîfe zannetti.
Hazret-i Ömer’in vefâtından sonra dostları kendisini rüyâda gördüler:
“–Rabb’imiz sana nasıl muâmelede bulundu?” diye sordular. O:
“–Elhamdülillâh, «Rahmân ve Rahîm» olan Rabb’im var.” buyurdu.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Mesnevî Bahçesinden BİR TESTİ SU, Erkam Yayınları