Allah'ın Razı Olmadığı Söz

Hazret-i Ebûbekir’in -radıyallâhu anh- buyurduğu gibi; “Allah, kulunun amelsiz sözünden râzı olmaz.” Özü-sözü bir olmayan, hâli-kāline uymayan kimsenin şahsiyet ve karakterine îtibâr edilmez. Zira sözleriyle icraatleri birbirini tutmayan, söylediklerini ahlâk, muâmelât, muâşeret ve davranışlarıyla te’yid ve tasdik edemeyen kimselerin ifadeleri, içi boş bir iddiâdan ibarettir.

Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Kalbi ve hâli bir olmayan kimsenin yüz dili bile olsa, o yine dilsiz sayılır.”

Özü-sözü bir olmayan, hâli-kāline uymayan kimsenin şahsiyet ve karakterine îtibâr edilmez. Zira sözleriyle icraatleri birbirini tutmayan, söylediklerini ahlâk, muâmelât, muâşeret ve davranışlarıyla te’yid ve tasdik edemeyen kimselerin ifadeleri, içi boş bir iddiâdan ibarettir.

Nitekim âyet-i kerîmede Rabbimiz bu hâlden îkaz sadedinde şöyle buyurmaktadır:

“Ey îmân edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (es-Saff, 2-3)

Cuma Sûresi’nde de Cenâb-ı Hak, Tevrât’ı okuyup da amel etmeyen, yani Allâh’ın hükümlerini bildikleri hâlde ona uymayan Benî İsrâil âlimlerini, kitap yüklü merkeplere benzetir.

Hazret-i Ebû Bekir  -radıyallâhu anh-’ın buyurduğu gibi;

“Allah, kulunun amelsiz sözünden râzı olmaz.”

SÖZ GÖNÜLLERE NASIL TESİR EDER?

Demek ki hâl ve davranışlarımızla te’yid etmedikçe, sözlerimizin gönüllerde müsbet tesirler hâsıl etmesini bekleyemeyiz. Bilmeliyiz ki ancak kalpten gelen samimî ifadeler, kalplere yol bulur. Bunun aksine, kalp gâfil iken dilin samimiyetsizce telâffuz ettiği sözler, ancak muhâtabın bir kulağından girip diğerinden çıkar; onun gönlüne nüfûz edemez.

Ashâb-ı kirâm bu hususta o kadar hassas idiler ki, bir hadis almak için uzun yollar katedip yanına vardıkları kimsenin, atını boş bir yem torbasıyla kandırarak çağırdığını gördüklerinde, bunu bir şahsiyet zaafı olarak telâkkî edip onu hadis almaya ehil görmezlerdi.

Velhâsıl samimiyet, doğruluk, sadâkat ve güvenilirlik, mü’minin her hâl ve hareketini tanzim etmelidir. Nitekim tasavvufun gayesi de, böyle özü-sözü bir, olgun ve şahsiyetli bir mü’min kıvamını inşâ etmektir. Kalp ile beden âhengini temin etmektir. Mevlânâ Hazretleri’nin ifadesiyle; “Ya olduğu gibi görünmek, yahut göründüğü gibi olmak”tır.

SAMİMİYETSİZ VE YALAN BEYANLAR

Diğer taraftan, samimiyetsiz ve yalan beyanlar, mutlakâ bir yerde sırıtır, firâset ehline kendini belli eder.

Meselâ Hazret-i Yusuf -aleyhisselâm-’ı kuyuya atan kardeşleri; “Yusuf’u kurt yedi.” diyerek onun kanlı gömleğini babaları Hazret-i Yâkub -aleyhisselâm-’a gösterdiklerinde, o sabr-ı cemîl âbidesi:

“–Bu ne merhametli bir kurtmuş ki kardeşinizi parçalayıp yemiş ama, gömleğini yırtmamış.” der. Yani daha ilk anda, onların beyanlarının hakîkati yansıtmadığını yüzlerine çarpar.

Zira sîret, sûrete akseder. Her insan, lisânı kadar, yüzü-gözüyle, sîmâsıyla, üstü-başıyla, hâl ve tavırlarıyla da bir beyan durumundadır. Yüzün gerginliği veya yumuşaklığı, ses tonuna akseden tedirginlik veya rahatlık gibi pek çok vasfıyla, herkesin ayrı bir lisânı daha vardır ki buna “hâl lisânı” denir. İnsan sükût etse bile, hâl lisânıyla çok şey anlatabilir. Hattâ çoğu zaman hâl lisânıyla anlattıkları, diliyle söylediklerinden daha müessir olur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2017 – Ağustos, Sayı: 377, Sayfa: 032

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.