Allah'ın Sevdiği ve Razı Olduğu Kullar

Cenâb-ı Hak, sevdiği ve râzı olduğu müttakî kullarından bahsederken, onların günahlarından hemen tevbe ettiklerini ve günahta aslâ ısrar etmediklerini şöyle haber veriyor.

Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-, kalbin günahlarla kirlenip kararmasını şöyle tasvir etmektedir:

Kul bir hata işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta vurulur. Şâyet günahtan vazgeçer, istiğfâr ve tevbe ederse kalbi cilâlanır. Böyle yapmaz da tekrar hatalara yönelirse siyah nokta artırılır ve neticede bütün kalbini kaplar.” (Tirmizî, Tefsîr, 83; İbn-i Mâce, Zühd, 29)

Yine Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Demirin paslandığı gibi kalbler de paslanır.” buyurmuştur.

“–Ya Rasûlallâh! Onun cilâsı nedir?” diye sorulunca da:

“–Allâh’ın kitâbını çokça tilâvet etmek ve Allâh’ı çok çok zikretmektir.” cevabını vermiştir. (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, II, 241)

Cenâb-ı Hak, sevdiği ve râzı olduğu müttakî kullarından bahsederken, onların günahlarından hemen tevbe ettiklerini ve günahta aslâ ısrar etmediklerini şöyle haber verir:

Onlar (muhsinler ki), bir günah işledikleri yahut nefislerine zulmettikleri zaman, Allâh’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allâh’tan başka günahları kim affedebilir? Bir de onlar, bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler!” (Âl-i İmran, 135)

ALLAH'TAN UZAK KALMAMAK İÇİN NE YAPMALIYIZ?

Gafletten uzak kalabilmek için zikr-i dâim üzere bulunmak, yani Rabbimizi hiçbir zaman unutmamak zarûrîdir. Zîrâ insanın günaha düştüğü ânlar, Cenâb-ı Hakkı unuttuğu ânlardır. Farkında olarak veya olmayarak işlenen günahlar ve gafletle yapılan hatalar, mânevî merkez olan kalbin üzerinde, mânen pas tutmasına sebep olur. Neticede kalb körelir ve ibadetlerden haz almamaya başlar. Böyle bir hastalığa dûçâr olan kul, uykusuna mağlup olarak seherlerini ziyân eder. Bu gafletin neticesinde, hatalarının farkında olmadığı gibi ellerini açıp “yâ Rabbî, yâ Rabbî” diye yalvarmaktan ve istiğfâr etmekten mahrum olur.

Bu sebeple Cenâb-ı Hak Peygamber Efendimiz’e ve onun şahsında bütün mü’minlere dâimî zikri emretmekte ve bir an bile bundan gaflet etmemelerini istemektedir:

Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini zikret ve gâfillerden olma!” (el-A’râf, 205)

Kul, hayat güzergâhında karşılaştığı bir kısım mânevî sarsıntıları, tevbe ilacıyla hemen tedâvi edip ihlâsa sarılmalıdır. Nitekim Cenâb-ı Hak kullarından, sırf kendi rızâsını kastederek ihlâslı ameller yapmalarını istemektedir. İbâdetlerin mânevî haz ve lezzetine de ancak bu yolla erişmek mümkündür. Âyet-i kerîmede buyurulur:

(Rasûlüm!) Şüphesiz ki Kitab’ı sana hak olarak indirdik. O hâlde sen de dini Allâh’a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et.” (ez-Zümer, 2)

Dolayısıyla ibâdetlerin fayda vermesi için onların ihlâs, huşû ve takvâ hissiyâtı ile yani beden ve kalb ahengi içinde îfâ edilmeleri zarûrîdir. İçinde ihlâs olmayan ibâdetler, rûhu olmayan sûretlerden, içleri boşalmış meyvelerden ve özü çürümüş habbelerden ibârettir. İbadetlerin mânevî hazzını gideren en mühim sebep ise haram ve şüpheli lokmalardır. Kul bundan ne kadar sakınırsa, gönlünde îmân neşvesi o kadar artar ve ibadetlerden haz alır. Bununla alâkalı olarak şu kıssa ne kadar ibretlidir:

HELAL GIDA RUHANİYETE AKSEDER

İbrâhîm Ethem hazretleri anlatır:

Birgün Beyt-i Makdis mescidinde, hasıra sarınıp yatmıştım. Gece yarısı olunca mescidin kapısı açıldı, içeri bir pîr girdi. İki rekât namaz kıldıktan sonra arkasını mihrâba dönerek oturdu. Oraya kırk kişi daha geldi. İçlerinden biri:

“–Burada bir kişi yatıyor.” dedi. Pîr gülümseyerek:

“–O İbrâhîm Ethem’dir. Kırk gündür, kıldığı namazın tadını bulamıyor!” dedi. O sözü işitince dayanamayıp pîrin huzûruna geldim. Selam verip:

“–Allâh aşkına, benim bu hâlimin sebebi nedir?” diye sordum. Şöyle dedi:

“–Falan gün, Basra’da hurma satın almıştın. Farkında olmadan yere düşen hurmaları kendinin zannederek heybene koydun. Hâlbuki onlar satıcıya âitti. Bu sebeple mâneviyattan bir miktar uzak düştün.” dedi.

Hemen gidip hurma aldığım kimseyle helalleştim. Bu durum, satıcıya da çok tesir etti ve infâk sâhibi sâlih kimselerden birisi oldu. (Feridüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, 122-123)

İbâ­det­ler, rû­hu bes­le­yen mâ­ne­vî gı­dâ­la­rın yanısıra, bir de vü­cû­dun mad­dî gı­dâ­lar­dan al­dı­ğı güç ve kuv­vet­le îfâ edi­le­bil­mek­te­dir. Bün­ye­ye helâl gı­dâ­dan rûhâ­ni­yet ve feyz ak­se­der­ken, ha­ram ve şüp­he­li gı­dâ­lar­dan ise kas­vet, sıklet ve gaf­let si­râ­yet eder.

Kul, husûsiyle seher vakitlerini tevbe, istiğfâr ve zikir ile ihyâ ederek, ayrıca seherin bereketini gündüzüne yayarak bu nevî mânevî sıkletlerden gönlünü arındırmalı, Yüce Rabbi’nin huzur tecellîleriyle rûhânî bir dirilik içinde semereli bir hayat sürmelidir.

Cenâb-ı Hakk, cümlemizi ihlâs, takvâ ve rızâ-i ilâhî istikâmetinde kulluk eden, ibâdetlerinden lezzet alan bahtiyarlardan eylesin!.. Üzerimizdeki gaflet, sıklet, atâlet ve kasvetleri kaldırıp, gönlümüze inşirâh ve huzûr hâli ihsan eylesin!. Âmin.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.