Allâh’ın Sizi Affetmesini İstemez Misiniz?

İHSAN

Peygamber Efendimiz (s.a.v)in nasıl ibadet ederdi? İbadette bir sınırı var mıydı? Sahabilere ibadet hakkında verdiği nasihat ile sahabilerin cennet arzusu, Efendimiz'in sahabiye gösterdiği cennetlik adamın kıssası...

Ashâb-ı kiramdan bazıları bir gün muhterem vâlidelerimize sorarak Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in ibâdetlerini öğrenmek istemişlerdi. Onlar da gördüklerini anlattılar. Efendimiz’in îtidal üzere yapmış olduğu ibâdetlerini kendileri için az gören bu kimseler;

“–Allâh’ın Rasûlü nerede, biz neredeyiz? Onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır.” dediler.

İçlerinden biri;

“–Ben ömrümün sonuna kadar bütün gece uyumaksızın namaz kılacağım.” dedi.

Bir diğeri;

“–Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım, oruçsuz gün geçirmeyeceğim.” dedi.

Üçüncü sahâbî de;

“–Ben de sağ olduğum müddetçe kadınlardan uzak kalacak asla evlenmeyeceğim.” diye söz verdi. Bir müddet sonra Peygamberimiz onların yanına geldi ve kendilerine şunları söyledi:

“–Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizleri îkāz ediyorum!

Allâh’a yemin ederim ki ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en takvâlı olanınızım.

Fakat ben bazen oruç tutuyor, bazen tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum.

(Bilesiniz ki) benim sünnetimden yüz çeviren kimse, benden değildir.” (Buhârî, Nikâh 1)

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ın naklettiği şu hâdise de, îman kardeşliği ve güzel ahlâkın, Allâh’ın rızâsını kazanmakta ne kadar mühim olduğunu beyân etmektedir:

CENNETLİK BİR ADAM İÇERİYE GİRECEK

Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile beraber oturuyorduk. Buyurdular ki:

“–Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.”

Bir de baktık ki ensardan, abdest suyu sakalından damlayan ve ayakkabılarını sol eline almış bir adam çıkageldi. Ertesi gün olunca Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- yine evvelki gibi söyledi. Bu adam yine önceki gibi çıkageldi. Üçüncü gün olunca Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz yine aynı sözü tekrar etti ve yine aynı adam ilk hâliyle geldi. Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- kalkınca Abdullah bin Amr -radıyallâhu anh-, o adamı takip etti ve ona;

“–Ben babamla münakaşa ettim, üç gün onun yanına gitmeyeceğime yemin ettim. Bu zaman zarfında beni evinde misafir eder misin?” dedi. Adam da kabul etti.

Daha sonra olanları, Abdullah bin Amr -radıyallâhu anh- şöyle anlattı:

“–Üç geceyi onunla bir arada geçirdik. Fakat gece boyunca uzun uzun ibâdet ettiğini görmedim. Ancak fecre kadar, zaman zaman uyanıp zikretti ve tekbir getirdi. Onun hayırdan başka bir şey söylediğini de işitmedim. Üç gün geçince sanki onun amelini küçümser gibi oldum ve dedim ki:

«–Ey Allâh’ın kulu! Babamla aramda bir ihtilâf yoktur. Fakat Rasûl-i Ekrem’in senin için üç kere;

“Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.” buyurduğunu işittim. Üç defa da sen çıkageldin. Ne gibi ameller işlediğini öğrenmek için senin yanında kalmak ve seni örnek almak istedim. Fakat senin büyük bir amel işlediğini de görmedim. Seni Rasûlullâh’ın söylediği mertebeye ulaştıran amel nedir?»

O zât;

«–Şu gördüğünden başkası değildir.» dedi.

Fakat ben ayrılmak için döndüğümde ardımdan seslenerek dedi ki:

«–Evet, benim amelim, senin gördüğünden başkası değildir. Ancak ben müslümanlardan hiç kimseye karşı kalbimde en ufak bir kin tutmam ve Allâh’ın verdiği herhangi bir nimet ve hayırdan dolayı da kimseye asla haset etmem.»

Bunun üzerine;

«–İşte seni o dereceye ulaştıran bu hâlindir.» dedim.” (Ahmed, III, 166)

Demek ki;

Bir müslümanın hâl olarak en büyük tesiri, gönül huzuru içinde içtimâîleşmesidir. Bir müslümanın; diğer müslümanlarla arasında hiçbir problem olmaması gerekir. Bir mü’min kardeşlerine dâimâ yardımcı olmalıdır. Bir müslüman kendini diğer mü’minlerden mes’ul görmelidir, onların zaaflarını telâfi etmek gayretinde olmalıdır. Bir müslümanın şiârı, güzel ahlâk tevzî etmesidir. Güzel ahlâk da, her türlü hasetten arınmak ve hiçbir mü’mine karşı zerre kadar kin tutmamak ve affedici olabilmektir. Zira Cenâb-ı Hak;

“…Allâh’ın sizi affetmesini istemez misiniz?…” (en-Nûr, 22) buyuruyor.

Bir başka hadîs-i şerifte de Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-;

“İnsanların arasına karışıp onların ezâlarına katlanan müslüman, onlardan uzak durup ezâlarına katlanmayandan daha hayırlıdır.” buyurmuştur. (Tirmizî, Kıyâmet, 55)

İnsanlarla beraber olmanın eziyetleri vardır. Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- de bu eziyetlere tahammül ederek dâimâ tebliğin içinde olmuştur. Buyurmuştur ki:

“En çok çile çemberinden geçen peygamber benim.” (Bkz. Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472)

Onca çileye rağmen, O -sallallâhu aleyhi ve sellem- tebliğden asla vazgeçmemiştir. Çünkü O’na Rabbinin tâlimâtı, dâimâ tebliğdir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Şubat - 144.Sayı - 2017