Allah'ın Zengin Kıldığı Kimse

Gerçek bir izzet, Rabb’in rahmet hazinelerine yönelmek suretiyle fânilere karşı müstağni bir duruş sergilemektir. 

Hazreti Ebû Saîd (radıyallâhu anh), bir sabah kalktığında, dûçâr olduğu açlık yüzünden karnına bir taş bağlamış bulunuyordu. Bir rivayete göre karısı, daha sahih bir rivayete göre vâlidesi ona:

“Kalk, Resûl-i Ekrem’e git, ondan bir şeyler iste. Falan filan adam Resûl-i Ekrem’e gitmiş, o da onun imdâdına yetişmişti. Filan da gitmiş o da rızka nail olmuştu. Sen de git belki hayır olur.” demişti.

Hazreti Ebû Saîd vâlidesine cevâben:

“Hele dur bakalım, birşey arayalım da bulamazsak öyle gidelim”, demiş; fakat onun aramaları boşa gitmişti.

Bunun üzerine Fahr-i Kâinât –(sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz’e gitmeye karar vermiş, onun huzûruna gitmiş, hutbe îrâd ederken bulmuş ve konuşmasını dinlemişti. Allâh Resûlü hutbesinde şunları söylüyordu:

İstiğnâ gösteren (insanlara ihtiyacını ve fakirliğini hissettirmeyen) ve iffeti muhâfaza eden insanları Cenâb-ı Hak âlemden müstağnî kılar.

Hazreti Ebû Saîd bu sözleri işittikten sonra Resûlullâh’dan bir şey istemeye cesâret edememiş, derhâl evine dönmüştü. Kendisi bundan sonraki hâlini şu şekilde anlatıyor:

“Resûl-i Ekrem’den birşey istemeden döndüğüm hâlde Cenâb-ı Hak bize rızkımızı gönderdi, işimiz o kadar yoluna girdi ki Ensâr içinde bizden daha zengin bir kimse yoktu.”[1]

YÜRÜ GÖNÜL KAPISINI DÖV

Gerçek bir izzet için, Rabb’in rahmet hazinelerine yönelmek suretiyle fânilere karşı müstağni bir duruş sergilemenin lüzumunu, büyük ârif Mevlânâ şöyle dile getirir:

“Ey kuyudan su çeken! Senin denize ulaşan bir deliğin var; kuyudan su çekmeye utanmıyor musun?

Başının üstünde bir sepet dolusu ekmek var; sen hâlâ şuraya buraya koşup ekmek arıyorsun. Şaşkın mısın ne? Kendi başına uzan. Neden her kapıyı dövüp duruyorsun. Yürü gönül kapısını döv. Dizine kadar dereye girmişsin de kendinden gafilsin. Şundan bundan su isteyip duruyorsun.

Ayran kâsem önümde durdukça vallahi kimsenin balını düşünmem bile. Azıksızlık ölümle kulağımı bursa bile hürriyeti kulluğa satmam ben.”

[1] Ahmed, Müsned, III, 449.

Kaynak: Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.