Allah'la Dostluğun Hakikati
Aşağıdaki hikâyede, efendi ile köle arasındaki mükâleme, Hak ile dostluğun hakîkatini ne güzel ifâde eder.
Adamın birisi bir köle satın almıştı. Köle, dîn ve salâh ehlinden, takvâ sâhibi bir mü’min idi. Efendisi onu alıp evine götürünce, aralarında şöyle bir konuşma geçti:
Efendi: “–Benim evimde neler yemek istersin?”
Köle: “–Ne verirsen onu.”
Efendi: “–Nasıl elbiseler giymek istersin?”
Köle: “–Nasıl elbise giydirirsen onu giyerim.”
Efendi: “–Evimin hangi odasında kalmak istersin?”
Köle: “–Hangi odada kalmamı istersen orada.”
Efendi: “–Evimin hangi işlerini yapmak istersin?”
Köle: “–Hangi işleri yapmamı istersen onları.”
Bu son cevâbın ardından, efendi bir müddet tefekküre daldı ve gözlerinden süzülen yaşları silerken şöyle dedi:
“–Keşke, ben de Rabbimle böyle (dost) olabilseydim. O zaman ne mutluydu bana!..”
Bu arada köle dedi ki:
“–Ey benim efendim! Efendisinin yanında, kölenin irâde ve ihtiyârı olur mu?..”
Bunun üzerine efendi:
“–Seni âzâd ediyorum. Allâh için hürsün. Fakat, benim yanımda kalmanı da arzu ediyorum. Tâ ki canım ve malımla sana hizmet edeyim...” dedi.
Kim ki Allâh’ı hakkıyla tanır ve ona gerçek bir muhabbetle yönelirse onda ne irâde kalır, ne de ihtiyâr. (Bu durumda) o yalnız şöyle der:
“–Allâh’tan istekte bulunmak benim neyime?!.”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
YORUMLAR