Allah’tan Korkmak Gerekir mi?

Allah nezdinde günahların en büyüğü, kula «Allah’tan kork!» denilip de onun «sen, kendine bak» demesidir. Allah’tan korkmak gerekir mi?

«İnsanlardan öyle kimseler vardır ki onun şu dünyâ hayatı hakkındaki sözü senin hoşuna gider ve bir de kalbindekinin doğruluğuna Allah’ı şâhid tutar. Düşmanların en azgını olduğu halde bunu yapar. O, bir iş başına geçti mi, yeryüzünde fesâd çıkarmaya, tarlayı ve nesli helâk etmeye çalışır. Allah fesâdı sevmez ki! (Bakara, 204)

Ona: “Allah’tan kork!” denildiği zaman onu bir kibir tutar, daha fazla günâh işlemeye çabalar. İşte ona ancak cehennem yetişir. Orası ne kötü yataktır. İnsanlardan öyle kimseler vardır ki Allah’ın rızâsını kazanmak uğruna kendini satın alır. Allah bu kullarına çok merhametlidir. (Bakara, 206)

İbn-i Mes’ûd -radıyallahu anh- demiştir ki: Allah-celle celâlüh- nezdinde günahların en büyüğü, kula «Allah’tan kork!» denilip de onun «sen, kendine bak» demesidir. Hazret-i Ömer -radıyallahu anh-’e: «Allah’tan kork» denildiğinde, Allah’a boyun eğerek, yanağını yere koymuştur. Yukarıdaki: «İnsanlardan öyle kimseler vardır ki Allah’ın rızâsını kazanmak uğrunda kendisini satın alır. Allah bu kullarına çok merhametlidir» mealindeki âyet-i celîle Suheyb-i Rûmî -radıyallahu anh- hakkında nâzil olduğu rivâyet olunur.

Suheyb bin Sinan er-Rûmî -radıyallahu anh- Rasûlullah’ın arkasından hicret etmek üzere Medine’ye müteveccihen Mekke’den yola çıkmıştı. Yüz yaşlarında idi. Kureyş müşriklerinden bir fırka onu takip ettiler. Beraberindeki Müslümanları öldürdüler. Beraberinde bir miktar okları bulunup gayet keskin nişancı idi. Onlara dedi ki:

«Ey Kureyş cemâati! Biliyorsunuz ki ben sizden kimseye bir tecâvüzde bulunmadım. Fakat bulunacak olsam vallahi şu elimdeki oku adamın kalbine oturturum. Ve elimdeki oklarım bitinceye kadar bana yaklaşamazsınız. Oklarım bittikten sonra ise geri kalanınızı şu kılıcımla temizlerim. Bana ondan sonra bir şey yapabilirsiniz. Görüyorsunuz ben bir ihtiyar adamım. Aranızda bulunmam sizin işinize yaramaz ki! Benim Mekke’deki evimde bir miktar malım vardır. Gidin onu alın ve onun mukabilinde bana yol verin ve benim ebediyyen Müslüman olduğumu da bilin» dedi.

ALLAH RIZASI İÇİN EN KARLI TİCARET

Suheyb’e yol verdiler. Medîne-i Münevvere’ye vâsıl oldu. Vardığında onu ilk karşılayan Ebûbekir es-Sıddîk -radıyallahu anh- oldu. Kendisine: Satışın kârlı çıkdı yâ Suheyb, mübârek olsun, dediğinde;

Suheyb:

Hangi satış yâ Ebubekir? diye sordu. Ebûbekir -radıyallahu anh- Allah Teâlâ’nın Suheyb hakkında inzâl buyurduğu âyet-i celîleyi haber verdi. Suheyb çok mesrûr oldu. Durum böyle olunca âyette geçen يَشْر۪ى kelimesi يَشْتَر۪ى «satın alma» mânasında kullanılmıştır. Zirâ durum satın alma şeklinde cereyân etmektedir. Çünkü Suheyb er-Rûmî malını vererek, canını müşriklerden satın alıp kurtarmıştır. Şunu iyi bil ki mü’minler canlarını kendi istekleriyle satarlar, mü’minin nefsinin değeri de cennettir. Velî kullar (evliyaullah)’a gelince onlar da nefislerini kendi istekleriyle satarlar, ancak bunların nefislerinin değeri Allah Teâlâ’nın rızâsıdır. Bunlarla, öncekiler arasında birçok farklar vardır. O halde, Allah yoluna sülûk eden kişiye gerekli olan beşeriyyet vatanından çıkmak, akranların diyarından uzak kalmaktır ki böylece hakîki mücâhid ve manevî şehid olabilsin. Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurmuştur ki:

«Gariplere müjdeler olsun» ve yine bir hadîs-i şerifinde: «Kim garip olarak ölürse, şehid olarak ölmüş olur» buyurmuştur. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- gariplikle, halktan kesilip, Hâlık’a yönelmeye işâret etmektedir ki bu da âdet ve arzularda halkın çoğunluğuna muhalefetle olur.

Kulun, halktan Halik’a yükselmesi gerekir. Nefsi için ihtiyac-ı tâmmeden, Hakk’a (Allah’a) bağlanarak tam zenginliğe ermesi icâbeder ki böylece bütün hayırları elde eder ve bütün felâketleri önler.

Kaynak: Mahmud Sâmî Ramazanoğlu-Bakara Suresi Tefsiri, s.285

İslam ve İhsan

İNSAN NEDEN KORKAR?

İnsan Neden Korkar?

ÖLÜM HAKKINDAKİ ÂYET VE HÂDİSLER

Ölüm Hakkındaki Âyet ve Hâdisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.