Allah'tan Neden Korkmalıyız?
Îmanda kemâle eren mü’minlerin fârik vasıflarından biri onlardaki tâzîm ve muhabbetten neş’et eden Allâh korkusudur. Peki Allah'tan neden korkmalıyız?
Allâh korkusu; Rabbimizin biz kullarına olan nihâyetsiz muhabbetini, rızâ ve hoşnutluğunu kaybetme korku ve endişesidir. Bu yüzden, îmanda kemâle eren mü’minlerin büyük bir teyakkuz içindeki kalpleri, Allâh zikredildiği zaman büyük bir haşyetle ürperip titrer. Bu hâl, mü’minlerin Allâh’a karşı sâhip olmaları gereken edep, ihlâs ve takvâ gibi yüksek hâlleri de beraberinde getirir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Mü’minler ancak, Allâh zikredildiği zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allâh’ın âyetleri okunduğunda îmanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.” (el-Enfâl, 2)
“...(Ey Nebî!) O mütevâzı, itaatkâr ve samîmî insanları müjdele! Onlar ki Allâh anıldığı zaman kalpleri titrer…” (el-Hac, 34-35)
KUR'AN TİLAVETİ İÇİN HANGİ SES VE KIRAAT DAHA GÜZELDİR?
Bir kimsenin Allâh hakkındaki bilgi, mârifet ve muhabbeti ziyâdeleştikçe, Allâh korkusu da o nisbette artar. Nitekim Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Ben Allâh’ı en iyi bileniniz ve O’ndan en çok korkanınızım.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 72; Müslim, Fedâil, 127)
Yine bir gün Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:
“–Kur’ân tilâveti için hangi ses ve kıraat daha güzeldir?” diye sorulmuştu. Allâh Resûlü şu cevâbı verdi:
“–Kur’ân okuyuşunu duyduğunda Allâh’tan korktuğunu hissettiğin kimsenin sesi ve kıraatidir.” (Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 34)
Allâh’tan hakkıyla korkanlar, başka hiçbir şey karşısında korku duymazlar. Allâh korkusu, kalplerin saâdet ışığıdır.
Rablerinden korkan mü’minler, Allâh’ın kendilerinden, kendilerinin de Allâh’tan râzı olduğu kimselerdir. Cenâb-ı Hak böyle kullarına, iki cennet va’detmektedir.
ALLAH KATINDA İKİ DEĞERLİ İZ
Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
“Sinek başı kadar bile olsa, gözünden Allâh korkusuyla yaş çıkan ve bu yaşı yanaklarına değecek kadar akan hiçbir mü’min yoktur ki, Allâh onu (ebedî) ateşe harâm etmesin!” (İbn-i Mâce, Zühd, 19)
“Allâh korkusu sebebiyle ağlayan kişi, (sağılan) süt memeye dönmedikçe cehenneme girmeyecektir. Allâh yolunda kaldırılan toz ile cehennem dumanı aslâ bir araya gelmez.” (Tirmizî, Zühd, 8/2311)
“Allâh katında iki damla ve iki izden daha sevimli bir şey yoktur: İki damla; haşyetullâh sebebiyle akan gözyaşı ile Allâh yolunda akıtılan kan damlasıdır. İki iz de; Allâh yolunda (cihâd ederken) bırakılan iz ile Allâh’ın farzlarından birini edâ esnâsında bırakılan izdir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 26/1669)
Mü’minlerin Allâh korkusuyla döktükleri gözyaşları, fânî gecelerin zîneti, kabir karanlıklarının kandilleri, cennet bahçelerinin şebnemleridir. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’in hikmet ve esrârı karşısında duygulanmayan yürekten ve Allâh korkusuyla yaşarmayan gözden cümlemizi muhâfaza buyursun.
Zîrâ Allâh Teâlâ, haşyetullâhtan mahrûm olan katı kalpli kimseleri zemmederek şöyle buyurmaktadır:
“...(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, yarılır da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allâh korkusuyla yukarıdan aşağı yuvarlanır. Allâh yapmakta olduklarınızdan gâfil değildir.” (el-Bakara, 74)
KALP KATILIĞINDAN KURTULMAK İÇİN OKUNACAK DUA
Habîb-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Allâh’ım, faydasız ilimden, korkmayan kalpten, doymayan nefisten ve icâbet edilmeyen duâdan Sana sığınırım.” niyâzıyla bu hâlden Rabbine ilticâ etmiştir. (Müslim, Zikir, 73)
Yâ Rabbî!.. “Ey kalpleri evirip çeviren Allâh’ım! Kalplerimizi dînin üzere sâbit kıl.” (Bkz. Tirmizî, Kader, 7)
Allâh’tan korkmayan kimse, hayvanâttan ve cemâdâttan daha aşağı seviyededir. Nitekim atalarımız, “Kork, Allâh’tan korkmayandan!” demişlerdir. Hakîkaten onların âkıbeti korkulacak bir âkıbettir. Zîrâ onlardaki kalp katılığı, gaflet karanlığı ve hissizlik, cansız varlıklarda bile yoktur.
Nitekim pek çok ilâhî beyâna göre cansız zannedilen varlıklar bile Allâh korkusu ile hâlden hâle girmektedir. Bu gerçeği ifâde eden bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik Allâh korkusundan onu baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.” (el-Haşr, 21)
MÜMİNİN KALBİ NASIL OLMALI?
Mü’minlerin kalbinde, Allâh’ın rızâ ve muhabbetinden mahrum kalıp gazabına dûçâr olma korkusuyla; O’nun sonsuz rahmet ve merhametine nâil olabilme ümîdi dâimâ bir arada bulunmalıdır. Yâni mü’minin kalbi, korku ile ümit kutupları arasında kulluk heyecânı içinde titremelidir. Korku ile ümit duyguları arasındaki bu muvâzene; “beyne’l-havfi ve’r-recâ” şeklinde tâbir olunmuştur. Mü’min, dâimî bir duâ, hiçlik ve ilticâ hâlinde bulunup, yakîn (ölüm) gelinceye kadar bu kalbî âhengi muhâfaza etmelidir. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“...Allâh’a, korkarak ve (rahmetini) ümîd ederek duâ edin. Muhakkak ki ihsan sâhiplerine Allâh’ın rahmeti çok yakındır.” (el-A’râf, 56)
“...O’nun rahmetini umarlar ve azâbından korkarlar. Çünkü Rabbinin azâbı, sakınılacak bir azaptır.” (el-İsrâ, 57)
EBEDİ SAADET VE SELAMETİN YOLU
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur:
“Eğer mü’min, Allâh’ın azâbının şiddet ve keyfiyetini bilseydi, cennet ümîdine kapılmazdı. Kâfir de Allâh’ın rahmetini tam olarak idrâk edebilseydi, O’nun cennetinden aslâ ümîdini kesmezdi.” (Müslim, Tevbe, 23)
“Cennet, her birinize ayakkabısının bağından daha yakındır. Cehennem de aynen öyledir.” (Buhârî, Rikâk, 29)
Bu bakımdan, ebedî saâdet ve selâmetin yolu, Allâh’a duyulan korku ve ümit duygularını kalpte âhenk içinde muhâfaza etmekten geçer. Zîrâ seven, dâimâ sevdiğini incitme korkusuyla ve onun muhabbetini kaybetme endişesi ile yaşar. Mü’min de Allâh’ın muhabbetini kaybetmekten korkmalı, fakat O’nun rahmetinden de ümitvâr olmalıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları