Altın ve Gümüşün Nisap Miktarı Ne Kadardır?
Altın ve gümüşün nisap miktarı kaç gramdır? Şer’î ölçüye göre altın ve gümüşün nisabı.
Altının nisabı yirmi miskal, gümüşün nisabı ise iki yüz dirhemdir. Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak yirmi miskal altına veya iki yüz dirhem gümüşe yahut bunların karşılığı kadar para ya da ticaret malına sahip olan kimse, üzerinden bir yıl da geçmişse zekâtla yükümlü olur. Altın, gümüş ve parada zekât nisbeti kırkta bir, yani yüzde iki buçuktur. Buna göre, yirmi miskal altında yarım miskal, iki yüz dirhem gümüşte ise beş dirhem zekât gerekir. Miskalin sikkeli altın para şekline dinar denir.
Bir miskal, yirmi kırat olup yüz arpa ağırlığında, bir dirhem ise dört kırat olup yirmi arpa ağırlığındadır. Bir kırat = beş arpa = 0,2 gr. dır.
Zekâtta esas olan ölçü şer’î dirhemdir. Günümüz ölçü birimine göre, 1 şer’î dirhem=2,8 gramdır. 200 dirhem x 2,8 = 560 gram olur.
1 miskal = 20 kırat olup, 20 kırat x 0,2 = 4 grama denk olur. Buna göre, 20 miskal x 4 = 80 gram, altının nisabı olur. Bu ölçüye göre, ağırlık bakımından yedi miskal altın, on dirhem gümüşe denk olur. Altın ve gümüş arasındaki bu denklik, piyasada tedavülde bulunan ve standart olmayan, dinar ve dirhemleri bir esasa bağlamak amacıyla Hz. Ömer’in halifeliği sırasında belirlenmiştir.[1]
Şer’î ölçüye göre altının nisabı 80 gram, gümüşün nisabı ise 560 gramdır. Ancak dirhem ağırlığı ülkelerin örfüne göre bazı değişiklikler gösterdiği için, İslâm bilginleri zekâtın, ülkelerin örfî dirhemleri üzerinden verilebileceğine hükmetmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu uygulamasında 20 miskal altın 96 grama; 200 dirhem gümüş de 640 grama denk kabul edilmiştir. Bu örfî ölçüye göre, altında zekâtın nisabı 96 gram, gümüşte ise 640 gram olur.
ALTIN VE GÜMÜŞÜN NİSAP MİKTARI
Altın ve gümüşün nisap miktarları hadis-i şeriflerle sabittir.
Hz. Ali (r.a)’nin naklettiği bir hadiste Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Altında yirmi dinara kadar bir şey yoktur. Senin yirmi dinarın bulunduğu ve üzerinden bir yıl geçtiği zaman, ondan yarım dinar zekât vermen gerekir”[2] Hz. Ömer’in rivayet ettiği başka bir hadiste, Allah Elçisi: “Yirmi miskalden az altında zekât yoktur” [3] buyurmuştur. Abdullah İbn Ömer ve Hz. Aişe’den şöyle dedikleri rivâyet edilmiştir: “Hz. Peygamber her yirmi dinarda yarım dinar ve kırk dinarda da bir dinar zekât alıyordu.” [4]
Gümüşün nisap miktarıyla ilgili olarak Ebû Saîd el-Hudrî (r.a)’den rivayet edildiğine göre Allah’ın Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Beş ukiyye’den az gümüşte, beş zevd’den az devede ve beş vesk’ten az hububatta zekât yoktur.” [5] Beş ukiyye’nin iki yüz dirheme denk olduğu Hz. Ali’nin rivayet ettiği şu hadisle sabittir. Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “At ile kölenin zekâtını affettim. Siz her kırk dirhemde bir dirhem zekât verin. 199 dirhemde zekât yoktur. Fakat gümüş 200 dirheme ulaştığında, bundan beş dirhem zekât vermek gerekir.” [6]
İbn Ömer ve Hz. Ali şöyle demişlerdir: “Sahabeden gümüşün nisabının 200 dirhem olduğuna karşı çıkan olmamıştır.”[7]
Ebû Hanîfe’ye göre, altın ve gümüş, nisap miktarını aşarsa, yirmi miskalden fazla altın, dört miskale ve iki yüz dirhem gümüşten fazla olan miktar kırk dirheme ulaşmadıkça bu fazlalık için ayrıca zekât gerekmez. Ancak bu fazlalık ile birlikte başka bir ticaret malı bulunursa, bunlar birbirine eklenerek hesaplanır. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Gümüşün zekâtını kırk dirhemde bir dirhem olarak ödeyin.” [8] Fakat altın ile gümüşten nisabın üstündeki miktar kıymet olarak dört miskale veya kırk dirheme eşit olursa, bu fazlalıktan da zekât gerekir.
Ebû Yûsuf, İmam Muhammed ve Hanefîler dışındaki çoğunluk fakihlere göre ise, iki yüz dirhemden fazla gümüşün veya yirmi miskali aşan altının zekâtı yüzde hesabı ile verilir. Bu fazlalık az da olsa yüzde iki buçuk zekât gerekir. Delil şu hadistir: “Her kırk dirhemde bir dirhem zekât verin. İki yüze tamamlanıncaya kadar size birşey vermek gerekmez. Miktar iki yüz dirhem olunca beş dirhem zekât vermek gerekir. Fazlası artık bu hesaba göre zekâta tabidir.” [9]
Mesela; bir kimsenin iki yüz otuz dokuz dirhem gümüşü bulunsa, Ebû Hanîfe’ye göre, yalnız iki yüz dirhem için beş dirhem zekât verilir. Geri kalan otuz dokuz dirhem için zekât gerekmez. Bu küsurlar kırka ulaşmadıkça zekâttan muaftır. Diğer imamlara göre ise, nisap miktarını aşınca bütünü üzerinden kırkta bir zekât uygulanır. Yine bir kimsenin yalnız iki yüz yetmiş dirhem gümüşü bulunsa, Ebû Hanîfe’ye göre iki yüz kırk dirhem için altı dirhem zekât vermesi gerekir. Geri kalan otuz dirhem zekâttan muaftır. Diğer imamlara göre bunun için de zekât gerekir.
Altın cinsinde de nisaptan sonraki dörder dinarlık fazlalıklar için bu prensip uygulanır.[10]
Altın ile gümüşün nisap miktarına ulaşıp ulaşmadığını belirlemek için kıymetlerine değil, ağırlıklarına bakılır. Bunda görüş birliği vardır.
Buna göre, altından yapılmış bir vazonun ağırlığı nisaptan az, mesela, on sekiz miskal olduğu halde kıymeti, kendisinde bulunan sanat değeri dolayısıyla yirmi beş miskal altına denk bulunsa ittifakla zekâta tabi olmaz. Ancak bununla birlikte zekâta tabi başka bir mal bulunup da toplamının nisaba ulaşması durumu müstesnadır.
Kendilerinde riba cereyan etmeyen, yani ölçü veya tartı ile alınıp satılmayan kıyemî mallardan zekât verilmesinde kıymetlerine bakılır, vezin veya sayılarına bakılmaz. Buna göre, orta büyüklükte iki koyun zekât yükümlülüğü bulunan kimse, bunların kıymetlerini para olarak verebileceği gibi, bu ikisinin kıymetine denk iyi bir koyun da vererek zekâtını ödeyebilir. Çünkü koyunlar kıyemî olup, bunlardan birinin yerine başkasını vermekte riba söz konusu olmaz.
Fakat riba cereyan eden mislî (standart) malların kendi cinsinden verilecek zekâtında miktarlara uyulması gerekir. Meselâ; zekât olarak verilmesi gereken beş kile adi buğday yerine dört kile kaliteli buğday verilemez. Yine iki miskal altın yerine, san’at değerinden dolayı buna denk olan bir miskal altın verilemez. Çünkü bu durumlarda faiz söz konusu olur. Bu görüş Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e aittir. İmam Züfer’e göre ise verilebilir. Çünkü kıymetleri eşittir. Faiz ise Allah ile kulu arasında bulunamaz.
Dipnotlar:
[1] İbnü’l-Hümâm, age, I, 519 vd; II, 522; İbn Âbidîn, age, II, 38 vd; Meydânî, Lübâb, I, 148; Şirâzî, a.g,e I, 157 vd; İbn Kudâme, age, III, 1-16; Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Hadleri. s. 64. [2] bk. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensar, 27; Hıyel, 3; Ebû Dâvud, Zekât, 5; Tirmizî, Zekât, 8, 10; A. b. Hanbel, I, 148, III, 85. [3] Dârekutnî, Sünen, II, 93; Ebû Ubeyd, Emvâl, nr. 1107, 1167. [4] Dârekutnî, Sünen, II, 92; İbnü’l-Hümâm, age, I, 524. [5] Buhârî, Zekât, 4, 32, 38; Müslim, Zekât, 1, 3; Tirmizî, Zekât, 7. [6] Tirmizî, Zekât, 3; Ebû Dâvud, Zekât, 5; İbn Mâce, Zekât, 4; Nesâî, Zekât, 18. [7] Şemsüddin Kudâme, eş-Şerhu’l-Kebîr (İbn Kudâme’nin Muğnî’si ile birlikte), Beyrut, 1972, II, 440. [8] Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, IV, 137. [9] bk. Tirmizî, Zekât, 3; Ebû Dâvud, Zekât, 5; Zühaylî, age, II, 762. [10] bk. İbnü’l-Hümâm, age, I, 520; İbn Âbidîn, age, II, 42; Meydânî, Lübâb, I, 149; İbn Kudâme, Muğnî, III, 6; Zühaylî, age, II, 762.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları