Aman Eksik Olmasın
Yerine göre herkes kıymetli, her şey değerli, Allah eksikliklerini göstermesin ama bazılarının eksiklikleri çok sıkıntı oluyor.
Bazen gerçek, bazen kinaye ile söylenir “aman eksik olma” diye. Yerine göre herkes kıymetli, her şey değerli, Allah eksikliklerini göstermesin ama bazılarının eksiklikleri çok sıkıntı oluyor.
Akla hemen gelmeyecek, ama başa gelince çok sıkıntı veren eksikliklerden biri “Dikkat.”
Son dönemde halkımızın bulduğu isim daha mantıklı; eksiklik değil “dikkat dağınıklığı.” Bunu tercih eden uzmanlar da var. Resmi adı 1987’de konmuş ve şöyle: “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB).”
Farklı ülkelerde yapılan araştırmalarda nüfusun % 5-7’sinde DEHB var deniyor. Türkiye’de durum biraz daha sıkıntılı, genelde % 10-12 gibi rakamlar zikrediliyor. Olaya biraz felsefi gözle bakılınca “toplumda % 15 sıklıkta görülen duruma hastalık diyemezsiniz bu durum varyasyon kabul edilmeli” diyenler de haksız sayılmazlar.
Yukarıdaki istatistiğe göre bu şartlarda ülkemizde yılda en az 1,5 milyon çocuğun DEHB tanısı alması lazım. Tedavi verilen hastalara bakınca ancak 20’de birinin tanı aldığı anlaşılıyor. Israrla çocuklar diyoruz ama yazının ilerleyen kısımlarında bunu her yaşı etkileyen bir bozukluk olduğu görülecek. Tanı çocuklukta konuyor ama hastaların yarıya yakınında şikâyetler ömür boyu sürüyor.
Dikkatsizlik ana unsur, hareketlilik (hiperaktivite), unutkanlık, uyaranlara verilen cevabın/tepkinin kontrolsüzlüğü en sık görülen şikâyetler. Teknik ayrıntılar çok ama bu alametler bende de var diyenlere tanı için söylememiz gereken şunlar:
- Belirtiler 12 yaşından önce görülmeli.
- En az 6 ay boyunca devam etmeli.
- En az iki ortamda (okulda, parkta, evde…) gözlenmeli.
Psikiyatride son dönemlerde şikâyetlerin beynin bir bölgesi ya da beyinde görevli kimyasal bir maddeyle ilişkilendirilmesi akımı var. DEHB’nin de beynin CEO’su, orkestra şefi kabul edilen prefrontal korteks olarak bilinen alanın patolojisi olduğu düşünülüyor. Genetik geçişte çok yüksek (%70-90) neredeyse tüm DEHB’li çocukların ya annelerinde ya babalarında aynı sıkıntı var.
Dikkat eksikliği ya da dağınıklığı dediğimiz mesele bir işi bitirmeden yarım bırakma, başka alanlara kayıp gitme olarak tarif edilebilir. Bu tanı konulan kişiyi aynı yerde, aynı işi bitene kadar yaptırmak için iple bağlamanız lâzım.
Hocam öyle diyorsunuz ama telefonu eline alınca beş saat yerinden kıpırdamıyor, oyunu sonuna kadar oynuyor…
Doğru maalesef “overfocus” (canlarının istediği) bir şeye aşırı odaklanma da ayrı bir belirti.
Dikkat dediğimiz şey duygunun, düşüncenin bir konu üzerinde teksif olması / yoğunlaşmasıdır. Yaklaşık dikkat süresi yaş x 2-3 dakikadır. 6 yaşındaki bir ilkokul öğrencisini (yani en fazla 18 dakika oturabilecek canları) 45 dakika bir sıraya hapsedip sonra şikâyet ediyorsak buna dikkat eksikliği denmez.
Bir de dikkat süresi çevreden çok etkilenir. Dağılan dikkatin toplanamaması temel problemdir. Bu tanı konulmuşlar kısa vadede sonu görülen işleri severler. Bu gün yarım saat ders çalış, hemen arkasından… şu ödül, işlerine gelir. Bir ay boyunca her gün yarım saat ders yap, ay sonunda yukarıdaki ödülün 50 katını alacaksın dediğinizde sonuç; hüsrandır.
Hiperaktivite nedense bizim memlekette uzun dönem bir iltifat gibi görüldü. İşten işe koşan, yorulmayan, enerjik adamlar “hiperaktif” iltifatına mazhar oldu ama durum böyle değil maalesef. Bu arkadaşlar gerçekten “dur durak bilmiyorlar.” Ama bu amaca yönelik olmayan bir hareketlilik; düzen yok, koordinasyon yok… Dünya kadar enerji harcanan günün sonu sadece gürültü üretimi ile bitiyor.
“Dürtüsellik” deyince de İstanbul’un toplu ulaşım esnafının bir kısmı aklımıza gelsin. Hani “nasıl benim şeridime girersin deyip, levyeyi alıp koşanlar.” Gerçi onlar masummuş aslında. İngiltere’de mesleği şoförlük olanlar niye dürtüsel davranıyor diye bir araştırma yapılmış. Yol bulma (navigasyon) merkezlerinin büyüklüğü sebep olarak bulunmuş. Meslek hastalığı gibi yani!
Olay sonunu hesaplamadan fevri davranmakla alakalı tamamen. Sıra bekleyemez bu kardeşlerimiz genellikle. Sırayla topu tut, topu at oynarken sürekli atlar ortaya. Sonunda oyundan atılır.
Oyun çocukluğu zamanı ya da evde geçirilen dönemlerde mesele bir şekilde tolere edilir. Ancak insan içine karışılınca şikâyetlerin arkası kesilmez bir türlü. Okulların disiplin kurulları bu arkadaşların doğal mekânlarından biri olur.
Üstüne üstlük akademik başarı da ciddi şekilde eklenince “taşı ayıklanacak pirincin” miktarı epeyce artar.
PSİKOLOJİK DURUMLAR / HASTALIKLAR
Hastalık tablosunun kendinden ziyade eşlik eden psikolojik durumlar / hastalıklar çok can sıkıcıdır:
- Karşı olma bozukluğu
- Depresyon
- Öğrenme bozuklukları başta olmak üzere birçok tablo bu tanıya eşlik ediyor.
Şunları iyi bilelim ki; DEHB
- Ahlâkı bozan problem değildir
- Karakter problemi değildir, temelde boş vermişlik yoktur.
- Ebeveynlik problemi değildir.
Bugünkü bilgilerimize göre şeker hastaları düzgün çalışmayan pankreas ve eksik olan insülinden ne kadar sorumluysa bu arkadaşlar ve aileleri de düzgün çalışmayan “prefrontal korteks” ve salınımında cimri davranılan “dopamin”den o kadar sorumlu.
Yürütücü işlevlerde problem yaşayan bu arkadaşları şöyle de tarif ediyorlar: Herkes Ferrari ile hız yapmak ister DEHB’liler patikada hız yapıyor. Sonuç her gün kaza haberi.
NE YAPALIM BU ARKADAŞLARI?
Öncelikle tanıyı ehil ellerde doğru koyalım (bu arada ehil eller de tanı konusunda hala tam karara varmış değil.)
Uzman hekim ilaç vermişse kullanalım. Önerilen ilaçlar uyuşturucu değil (hatta tam tersi bile denebilir), bağımlılık yapmıyor. Ayrıca psikiyatristlerin tamamı sizin neslinizi kurutmak için çalışan gizli bir örgütün üyeleri de değiller.
Tedavi semptomatik gibi ama aslında ama sonuçta genellikle tamamen düzeltiyor. Tedavi ağrı kesici gibi değil tansiyon tedavisi gibi düşünülmeli. Bilimsel veri değil ama genel gözlem; hastaların 1/3’üne göre ilaç sihirli değnek. 1/3’ü “iyi, ama…” diyor. Üçte birinde ise maalesef hiç işe yaramıyor.
İlaç kullanmazsak ne olur? İş yine olacağına varıyor. Ama kafa göz yararak varılıyor, kapasitenin karşılığı olan hedefe ulaşamadan bitiyor ömür. Bazı gruplarda sıkıyı görünce hizaya girme durumu olabiliyor sanki.
Bu satırların yazarı da uzmanlık sınavında “e” seçeneğini okuyacak kadar sabredemediği, doğruya benzettiği ilk seçeneğe doğru diye atladığı için çok vakit kaybetmişti diyelim gerisini siz anlarsınız. Ramazan bayramında araçlarınızı, Kurban bayramında bıçaklarınızı dikkatli kullanın.
Kalın sağlıcakla.
Kaynak: Fırat Erdoğan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 435
YORUMLAR