Amellerde İhlas ve Samimiyetin Önemi

İHSAN

İhlâs, amelleri sırf Allah rızâsı için îfâ etmek ve onlar üzerine nefsânî gâyelerin gölgesini bile düşürmemektir. Başta riyâ ve ucub olmak üzere kalbimizi her türlü mânevî kirden arındırmaktır.

Allah katında amellerin makbûliyetinin asıl şartı, ihlâstır. Beden için ruh ne ise, amel için ihlâs da o mesâbededir.

İSLAM DÜŞMALIĞINDAN MÜSLÜMANLIĞA YOLCULUK

Ebû Cehil’in oğlu İkrime, azılı bir İslâm düşmanı olduğu için Mekke fethedildiğinde ölüm korkusuyla bir gemiye binerek kaçmıştı. Denizde fırtınaya yakalandılar. Gemidekiler:

“–Artık şimdi ihlâslı olup (yalnızca Allâh’a yönelin)! Zira burada ilâhlarınız size bir fayda veremez.” dediler.

Bunun üzerine gönlü hakîkate açılan İkrime şöyle dedi:

“–Vallâhi, denizde beni ancak ihlâs kurtarırsa, karada da ihlâstan başkası kurtaramaz. Allâh’ım, Sana söz veriyorum; eğer beni içinde bulunduğum şu felâketten kurtarırsan, Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gidip elimi eline koyacağım ve Oʼnu affedici ve kerem sahibi olarak bulacağım.”

Fırtınadan kurtulan İkrime -radıyallâhu anh- kararını tatbik ederek hemen Peygamber Efendimiz’in huzûruna çıktı ve müslüman oldu. (Nesâî, Tahrîmu’d-Dem, 14/4064)

AMELLER İHLÂS ŞART

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Ameller, niyetlere göredir...” buyurmuştur. (Buhârî, Îmân, 41)

Bu itibarla başta ibadetler olmak üzere bütün hayırlı amellerin, Allah rızâsı için yapılması esastır. İşte ihlâs, amelleri sırf Allah rızâsı için îfâ etmek ve onlar üzerine nefsânî gâyelerin gölgesini bile düşürmemektir. Başta riyâ ve ucub olmak üzere kalbimizi her türlü mânevî kirden arındırmaktır. Zira bunlar, ihlâsı bulandıran ve onu yok eden kalbî hastalıklardır.

Allah katında amellerin makbûliyetinin asıl şartı, ihlâstır. Beden için ruh ne ise, amel için ihlâs da o mesâbededir.

OSMAN NURİ TOPBAŞ - İLİM ANCAK İHLAS İLE DEĞER KAZANIR

ALLAH SANA NASIL MUÂMELE ETTİ?

Horasan melik ve kahramanlarından olan Amr bin Leys’i vefâtından sonra sâlih bir zât rüyâsında görmüştü. Aralarında şu konuşma geçti:

“–Allah sana nasıl muâmele etti?”

“–Allah beni affetti.”

“–Allah seni hangi amelin sebebiyle affetti?”

“–Bir gün bir dağın zirvesine çıkmıştım. Yüksekten askerlerime bakınca, sayılarının çokluğu hoşuma gitti ve:

«Keşke Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanında yaşasaydım da Oʼna yardım edip destek olsaydım...» diye duygulandım. İşte bu niyet ve iştiyâkıma karşılık Yüce Allah, beni mağfiret etti.” (Kadı Iyâz, Şifâ, II, 28-29)

Lâkin böyle güzel bir niyet, kolay elde edilemez. Ona ulaşmak için kuvvetli bir ihlâs ve samimiyete sahip olmak gerekir.

AMELLER NİYETLERE GÖREDİR

GERÇEK SEVGİ İSPAT İSTER

Bir genç, pâdişâhın kızının kapısına gelmiş ve ona âşık olduğunu söylemişti. Haber kendisine iletilince pâdişâhın kızı kapıya geldi ve gence:

“–Al şu bin dirhemi de; bir daha bana da sana da zarar verecek böyle bir şey söyleme!” dedi. Genç vazgeçmeyince:

“–Öyleyse iki bin dirhem al!” teklifinde bulundu.

Nihâyet pazarlık on bin dirheme varınca, genç, kabul etti. Bu durumu gören pâdişah kızı:

“–Bu nasıl bir sevgidir ki, gözün para-pul ile kamaşıp beni görmez oldu. Beni başkasına tercih edenlerin cezası nedir biliyor musun?” dedi ve sevgisinde samimî olmayan gencin boynunu vurdurdu.

Bu hâli duyan bir Hak dostu, düşüp bayıldı. Kendine geldiğinde şöyle dedi.

“–Ey insanlar! Bakın dünyada sahte sevgilerin başına neler geliyor! Ya Hakk’ı sevdiğini iddiâ edip de Oʼndan başkasına yönelenlerin başına âhirette neler gelmez ki!..”

Hazret-i Mevlânâ, bu kıssadaki hisseyi ne güzel hulâsa eder:

“İnsana, aradığı şeye bakarak değer verilir.”

ALLAH İÇİN OLAN İŞİN BEDELİNİ ÖDEMEYE KULLARIN GÜCÜ YETMEZ!

Hak dostlarından bir zâta:

“–Efendim, ihlâs hususunda sizi tesiri altında bırakan bir hâdise yaşadınız mı?” diye sordular. O da:

“–Evet, yaşadım.” dedi ve şunları anlattı:

“–Mekke-i Mükerreme’de para kesemi kaybetmiştim. Basra’dan para bekliyordum, fakat bir türlü gelmiyordu. Saçım sakalım da epeyce uzamıştı. Bir berbere giderek ricâda bulundum:

«–Param yok, Allah rızâsı için saçlarımı düzeltebilir misin?»

O esnâda berber, bir adamı tıraş ediyordu. Hemen yanındaki boş yeri gösterip; «Buraya otur.» dedi ve müşterisini bekleterek beni tıraş etmeye başladı. Müşteri îtiraz etti. Berber ise:

«–Kusura bakmayınız efendim, sizi ücret mukâbilinde tıraş ediyorum, lâkin bu şahıs, Allah rızâsı için kendisini tıraş etmemi istedi. Allah için olan işler dâimâ önceliklidir ve maddî bir bedeli yoktur. Allah için olan işin bedelini kullar aslâ bilemez ve ödeyemez!» dedi.

Tıraştan sonra berber, cebime zorla birkaç altın sokuşturdu:

«–Âcil ihtiyaçlarını karşılarsın, imkânım bu kadar, kusura bakma!» dedi.

Bir müddet sonra Basra’dan beklediğim para geldi. Berbere bir kese altın götürdüm:

«–Aslâ almam! Allah için olan işin bedelini ödemeye kulların gücü yetmez!» dedi. Ne kadar uğraştıysam kabul ettiremedim.

Helâlleşip ayrıldım, lâkin tam kırk senedir geceleri kalkıp ona duâ ediyorum.”

İşte böyle hâlisâne, yani sadece Allah için yapılan amel-i sâlihlerin ve hayırların karşılığını Cenâb-ı Hak, kendi şânına lâyık bir güzellikte lûtfedecektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları