Amelsiz İman Olur mu?
Amel-i sâlihsiz iman kurtarır mı? İman ve ameller birbirinden ayrılmaz bir parça mıdır? Salih amel ile salih iman ilişkisi...
Günümüzde dünyevileşme / sekülerizm had safhada. Önümüze konan hayat tarzı seküler ve konformist, tamamen nefsi önceleyen, dini ikinci plana koyan bir anlayışta. Günlük hayatın akışında islamî ölçülere riayet noktasında zorluklar, sıkıntılar yaşıyoruz. Bu da İslam şahsiyetinin sergilenmesi için ısrarlı ve şuurlu bir duruşu zorunlu kılıyor. Malumunuz Cenab-ı Hak Yunus suresinde selam yurdu olan cennete çağırıyor.
İbadet ve amel-i salihlerle nasıl bir şahsiyet inşa olmalı ki selam yurdu olan cennete layık olalım. İslam’ın inşa ettiği şahsiyete nasıl ulaşılır? Bizler her zaman ve mekânda; İslâm’ın vakarını, şahsiyet ve karakterini temsil etmekle mükellefiz. Gaflete dalanlarla dalıp gitmemek için bizi cennete götürecek amelleri, İslam şahsiyetini gündeme almamız gerekiyor.
MERHAMETTE DE MUVAZENE OLMALI
Son zamanlarda gündemde olan konulardan birisi hayvanlara yapılan eziyetler. Sokak köpekleri üzerinden yapılan tartışmalarda elbette ki haklı noktalar var. İnternete düşen görüntülerde müthiş bir merhametsizlik örnekleri var. İnsanlardaki bu merhametsizlik sadece hayvanlara karşı gösterilmiyor, hemen hemen her gün yaşanan bir cinayet haberi merhametsizliğin dehşetini bize yansıtıyor.
Geleneğimizde hayvanlarla ilgili olarak kurulan vakıflar insanlar için kurulan vakıflardan daha fazla. Bu medeniyetten bugün kafasına balyozla, kürekle vura vura öldürülen hayvanların görüntülerine şâhid oluyoruz.
Merhamet, Peygamber Efendimizin fârik vasıflarından. İnsanlar Peygamber Efendimize muhabbetten uzaklaştıkça merhametten nasipleri de azalıyor. Kurumaya yüz tutan merhamet pınarlarını gönüllerde yeşertmek, insanlara merhameti hatırlatmak gerekiyor. Yalnız bugün başıboş köpekler üzerinden yapılan tartışmalar farklı boyutlara da taşınıyor. İnsana gösterilmeyen merhamet ve muhabbet hayvana gösteriliyor. Merhamette bir dengesizlik, şaşırmışlık hali var. Layığına muhabbet, müstehakkına nefret bizim ölçümüz. Hayvanlara olan bakış açımızda da bir merhamet muvazenesi olmalı.
YANLIŞ TELAKKİLER: İSLAMSIZ TASAVVUF, TASAVVUFSUZ İSLAM
İmam Mâlik’e atfedilen bir söz var: “Fıkıhsız tasavvuf zındıklığa, tasavvufsuz fıkıh fasıklığa götürür. İkisi birlikte hakikate ulaştırır.” Hocamızın geçen ayki yazısında şu ifade önemli: “Günümüzde ise tasavvuf kisvesi altında, güyâ “daha geniş kitleleri irşâd etmek” gâyesiyle şerʼî hükümlerden tâviz veren, helâl-haram ölçülerini esneten, âdeta amelsiz de İslâmî bir hayat yaşanabileceğini telkin eden, böylece irşâda değil, idlâle hizmet edenlere rastlanmaktadır. Bunlar güyâ; “Pergelin ayağını geniş tutalım, daha çok insana ulaşalım, yeni açılımlar yapalım.” derken, sabit ayağı da yerinden oynatan, yani kaş yapayım derken göz çıkaran kimselerdir.”
Günümüzde fıkhî ve kelamî hassasiyetleri gözetmeyen bazı tasavvufi anlayışlar var. Diğer taraftan din muhabbetle yaşanır. Dilimiz muhabbet dili, rahmet dili olmalı. Ötekileştiren, tekfir eden kendi İslami tabanına yönelik de ötekileştirici bir dil kullanan anlayış da var. Fıkıh ve Tasavvuf arasındaki irtibatın asla birbirinden koparılmaması gerekiyor.
AİLE HAYATIMIZ
Günümüzde evinden dertli olmayan kimse yok gibi. Bu noktada eşlerin, evlatların fitne olması konusu işlenebilir. Eşler birbiri için, çocuklar anne-babaları için nasıl fitne haline geliyor? Bu halden nasıl korunmalıyız? İkinci husus şeytanın mallara ve evlatlara ortak olması. Bu ortaklık nasıl bir ortaklık? Şeytan malımıza ve evladımıza nasıl yaklaşıyor, buna karşı kendimizi nasıl korumaya alabiliriz?
Günümüzde liberal toplum, özgürlük düşüncesi sık sık dile getiriliyor. Özgürlük de insanın canının istediği her şeyi yapabilmesi olarak lanse ediliyor. Peki günümüz insanı ne kadar özgür? İnternet, oyun bağımlısı olmuş bir insan, canının istediğini yapabildiği için özgür müdür yoksa nefsinin esiri olduğu için köle mi olmuştur?
EHL-İ SÜNNET ÇİZGİSİNİ KORUMAK
Tarih boyunca bütün hak ve hakikat düşmanları hak dini tamamen ortadan kaldırma batıl fikirlerini yaymayı hedeflemişler. Bunun olamayacağını görünce bu defa dini mecrasından saptırmak, dini budamak, bölmek ve parçalama yolunu tutmuşlar.
Cenab-ı Hak ayet-i kerimede buyuruyor: “Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi. Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin. İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın.” (İsra, 73-75)
Bugün Kur’an ve Sünnet birbirinden ayrılmak koparılmak isteniyor. Böylece bölerek yok etmeye çalışılıyor. Bunu yapmaları mümkün değil de insanların zihinleri bulandırılıyor.
İMAN VE AMEL İLİŞKİSİ
“Başarıya giden yolda her şey mübahtır” algısı Müslümanlığımızda ciddi bir yıkıma sebep oluyor. Halbuki bizler “zaferden değil seferden sorumluyuz.” Şu anda başarı bir put haline gelmiş durumda. Ayet-i kerimede “İnsanlar, hiç imtihana tâbi tutulmadan, sadece “İnandık!” demekle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” buyruluyor.
İmanı “dille ikrâr, kalple tasdîk ve azalarla amel” diye tarif edersek, dille “iman ettim” sözü, sadece kalpte yerleşen imanın varlığını haber veren ve kişinin mü’min olduğunu beyân eden bir ifadeden öteye geçmez. Demek ki iman, sırf dille söylenen bir sözden ibâret değil, kişiye birtakım sorumluluklar yükleyen; birtakım tezâhürleri olan bir hakîkattir. Kendine has mesuliyetleri ve ağırlıkları bulunan bir emanettir.
Cenab-ı Hakk’ın bizi çağırdığı selam yurduna ulaşmanın yolu daima imtihan halinde olduğumuzu unutmadan sahih iman ve salih amel bütünlüğü içinde bir islam şahsiyeti sergileyebilmekten geçiyor.
Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 443