Amentü Ne Demek? Amentü'nün Anlamı Nedir?
Amentü ne demek? Amentü ile ilgili herkesin inanması gereken îmân şartları ve esasları nelerdir? İman ile ilgili ayetler ve hadisler nelerdir? İslamdan önceki dinlerde iman esasları nelerdir? Amentü duası.
Ehl-i sünnet inancı açısından mü'minlerin îmân esaslarını ana hatlarıyle ifâde eden özel bir kavramdır. Arapça'da "âmene" fiilinin birinci tekil şahsı olup Türkçe karşılığı "îmân ettim" demektir. Kur'ân'da üç yerde; kişinin îmânını açıklarken kullandığı bir ifâde olarak geçmektedir. Şûrâ sûresinde şöyle buyurulmaktadır:
"İşte onun için sen (tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allâh'ın indirdiği bütün kitaplara inandım..." (Şûrâ, 42/15; Ayrıca bk. Yûnus, 10/90; Yâsîn, 36/25).
Âmentü Duası
Allahu Ekber
Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve’l-yevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi hayrihî ve şerrihî minallâhi teâlâ ve’l-ba‘sü ba‘de’l-mevti hakkun. Eşhedü enlâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne muhammeden abduhû ve rasûlüh”
Anlamı: Allah tek büyüktür. (Allah en büyüktür.) Ben Allahu Teâlâ'ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin Allâhu Teâlâ'nın yaratmasıyla olduğuna ianandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben şehadet ederim ki, Allâhu Tealâ'dan başka ilâh yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed (s.a.v) Onun kulu ve peygamberidir.
"Amentü" İle Herkesin İnanması Gereken Îmân Şartları ve Esasları
- Allah'a
- Meleklerine
- Kitaplarına
- Peygamberlerine
- Ahiret gününe
- İyi veya kötü her şeyin Allah'ın takdiri ile olduğuna îmân ettim.
- Ölümden sonra diriliş gerçektir.
- Allah'tan başka İlâh olmadığına, Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim
Âmentüde sıralanan ve Ehl-i sünnet inancına bağlı herkesin kabul etmesi gereken bu iman esasları Kur’an’da çeşitli ifadelerle yer almıştır. Bir yerde müminin vasıfları olarak Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba (Kur’an’a) ve peygamberlere iman şeklinde sıralanırken (bk. el-Bakara 2/177), başka bir yerde müminlere “Allah’a, peygamberine (Hz. Muhammed’e), peygamberine indirdiği kitaba (Kur’an’a) ve önceden indirdiği kitaba” iman etmeleri emredilir (bk. en-Nisâ 4/136). Buna karşılık Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr edenin koyu bir sapıklık içinde olduğu belirtilir (bk. a.y.). Bu âyetlerde değişik şekillerde sıralanan iman esasları Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve âhirete iman olmak üzere beş ilkede toplanmış ve geleneksel âmentü metninde bulunan kader, yani hayır ve şerrin Allah’tan olduğu inancı bunlar arasında zikredilmemiştir.
- İman İle İlgili Kur'an'da Geçen Ayetler
1- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takvâ sahipleri bunlardır (Bakara, 2/177)
2- Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. "O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız" ve "İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz rabbimiz, gidiş sanadır" dediler. (Bakara, 285)
3- Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr eden kimse iyice sapıtmıştır. (Nisâ, 4/136).
- İman İle ilgili Hadisler
Âmentüdeki iman esaslarının sayısı ve muhtevası hadislerde de farklıdır. Buhârî’nin rivayet ettiği Cibrîl hadisinde, “İman nedir?” sorusuna, “Allah’a, meleklerine, Allah’ın görüleceğine, peygamberlerine ve öldükten sonra dirilmeye inanmandır” (Buhârî, “Îmân”, 37) cevabı verilerek sayılan beş değişik esas arasında da kader zikredilmediği halde İbn Hanbel (Müsned, I, 21), Müslim (“Îmân”, 1), Tirmizî (“Îmân”, 4), İbn Mâce (“Muḳaddime”, 9), Ebû Dâvûd (“Sünnet”, 17) ve Nesâî’nin (“Îmân”, 4) rivayetlerinde “hayrı ve şerri ile birlikte kadere iman” esası diğerlerine ilâve olarak zikredilir.
Tirmizî’nin diğer bir rivayetine göre Hz. Peygamber, “âmentü” lafzıyla başlayan bir hadisinde (“Fiten”, 63), “Ben Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve âhiret gününe inandım” demiştir. Bu hadiste de iman esaslarının yine beş noktada toplandığı ve Kur’an’da olduğu gibi burada da iman esaslarını formülleştiren âmentü metninden (وبالقدر خيره وشرّه من الله تعالى والبعث بعد الموت حق أشهد أن لا إله إلا الله وأشهد أن محمدًا عبده ورسوله) kısmının eksik olduğu görülür. İman esaslarını âmentü formülünde olduğu gibi topluca konu edinen bazı âyet ve hadislerde kadere imanın yer almayışı, onun ilim, irâde, kudret ve tekvin sıfatları içinde mütalaa edilebilen özelliğine bağlı olsa gerektir. Yoksa Mu‘tezile’nin ve günümüzdeki bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi (bk. Hüseyin Atay, s. 89-97) İslâm’da kader inancının bulunmayışından dolayı değildir. Nitekim özellikle kader inancı üzerinde duran başka âyet ve hadisler de vardır (bk. KADER). Aslında İslâm literatüründe iman esasları “Allah’a, peygambere ve âhiret gününe iman” şeklinde önce üç (el-usûlü’s-selâse), sonra kelime-i şehâdette belirtildiği üzere Allah’a ve Hz. Muhammed’in peygamberliğine iman şeklinde iki, son olarak da Allah’a iman şeklinde (aslü’l-usûl) tek bir esasta özetlenmiştir. Bu son yaklaşıma göre Peygamber’e iman, Allah’a imana ulaşmanın yolu, âhiret de Allah’ın fiillerinden biri olduğundan Allah’a iman edilince ötekiler kendiliğinden benimsenmiş olur. İşte Hz. Peygamber imanı, “Allah’tan başka ilâh olmadığını tasdik etmektir” diye tarif ederken (bk. Müslim, “Îmân”, 33; Tirmizî, “Îmân”, 5) ve, “Allah’tan başka ilâh yoktur diyen cennete girer” müjdesini verirken (bk. Tirmizî, “Îmân”, 17) bu gerçeği ifade etmiştir.
- İslamdan Önceki Dinlerde İman Esasları
Dinî toplulukların temel itikadî esaslarını ihtiva eden ve bir mânada dinin teorik mahiyetini ortaya koyan âmentüler Yahudilik, Hıristiyanlık, Budizm, Hinduizm, Eski Mısır ve İran dinlerinde de vardır. Yahudiliğin ilk dönemlerinde bu din mensuplarının bugünkü mânada belirlenmiş bir âmentüleri yoktu. Bu devirde insanın Tanrı ile olan ilişkilerini ifade etmek için Tevrat’taki bazı bölümlerle (Tesniye, 4/6-8, 10/12) yetinilmekteydi.
Grek felsefesinin metafizik problemleriyle ilgilenmek zorunda kalan yahudilerde âmentü konusundaki ilk çalışmayı filozof Philon’un (ö. 40) yaptığı görülür. Philon, Hz. Mûsâ tarafından öğretildiğini kabul ettiği beş maddelik âmentüyü ortaya koyup bunları “Allah vardır, birdir, hâkim-i mutlaktır, âlem yaratılmıştır ve tektir” şeklinde sıraladı. Filistin yahudileri Philon’un Grek felsefesinin etkisi altında kaldığını ve Filistin’deki dinî gelişmelerden zamanında haberdar olmadığını ileri sürerek onun tesbit ettiği âmentüyü kabul etmediler. Bu husustaki diğer bir teşebbüs Mişna’da bulunmaktadır (bk. I. Epstein, s. 203).
Fakat asıl çalışmalar, Semerkant civarında ve diğer bölgelerde yaşayan İslâm kelâmcılarının Yahudiliğe yönelttikleri tenkitlerle başladı. Özellikle Semerkant bölgesinde bulunan Karailer müslümanlardan etkilenerek bir taraftan yapılan tenkitlere cevap vermeye, diğer taraftan da âmentülerini tesbit etmeye çalıştılar.
İlk ciddi çalışmayı Saadiya Gaon (Saîd b. Yûsuf el-Feyyûmî, ö. 942) ve Toledolu Abraham b. David’in (ö. 1198) gerçekleştirmesinden sonra bugün yahudilerin dua kitaplarında bulunan on üç maddelik âmentü Mûsâ b. Meymûn (ö. 1204) tarafından ortaya konuldu (bk. ERE, IV, 244-246). Burada yer alan Allah’a, peygamberlere ve öldükten sonra dirilişe imanın dışındaki on esas Allah’ın sıfatları, Hz. Mûsâ’nın nübüvveti, üstünlüğü, Allah’la konuşması ve Tevrat’ın neshedilemeyeceğine dairdir. Daha sonra H. Crescas (ö. 1410), Josef Albo (ö. 1444) ve Moise Mendelssohn (ö. 1786) gibi reformist yahudiler tarafından yahudi âmentüsü yeniden tesbit edilmişse de muhafazakâr yahudiler Mûsâ b. Meymûn’un belirlediği âmentüye bağlı kalmıştır.
Havârilerden iki nesil sonra ilk defa Roma’da tesbit edilen, “Havârilerin iman esasları” olarak bilinen ve daha sonraki Filistin, Mısır, Küçük Asya ve Antakya âmentülerinin de temelini teşkil eden on üç maddelik hıristiyan âmentüsü ise Allah’a, Rab Îsâ’ya, Kutsal Ruh’a ve öldükten sonra dirilişe inanmanın yanında Hz. Îsâ’nın doğumu, çarmıha gerilişinden sonra diriltilip göğe yükseltilmesi ve herkese hükmetmek üzere tekrar dünyaya gelişiyle ilgili birtakım hıristiyan akîdelerini de ihtiva eder. İznik (325) ve İstanbul (381) konsillerinde tesbit edilen ikinci hıristiyan âmentüsünde teslîs akîdesi biraz daha genişletilerek kökleştirilmiştir.
İslâm’dan önceki bu iki semavî dinin âmentülerinde kitaplara, meleklere ve kadere iman yer almamakta, buna karşılık Hıristiyanlık’ta Hz. Îsâ’nın ulûhiyyetine ve Allah’ın oğlu olduğuna inanma esası getirilmekte, yahudilerin elinde bulunan Tevrat’ta ise âhirete imandan bahsedilmemektedir. İslâm kaynaklarına göre bütün peygamberlerin insanlara aynı iman esaslarını öğrettiği, bunlarda hiçbir değişikliğin bulunmadığı, peygamberlerin ve ilâhî kitapların birbirini tasdik ettiği bk. (el-Hac 22/78); (eş-Şûrâ 42/13); (Âl-i İmrân 3/3); (el-Bakara 2/91); (Fâtır 35/31) dikkate alınırsa, yahudi ve hıristiyanların Kitâb-ı Mukaddes’te iman esasları ile ilgili olarak birçok değişiklikler yaptıklarına hükmetmek gerekir.