Amerikalı Mühendisin Hidayet Hikayesi

Tebliğ mes’ûliyetinde gösterilecek ihmâlin vebâlini hatırlatan hâdise...

Yakın bir zamanda yaşanmış olan ve tebliğ mes’ûliyetinde gösterilecek ihmâlin vebâlini hatırlatan şu hâdise, her mü’min yüreği derin bir nefis muhâsebesine sevk etmelidir:

Amerika’da bir mühendis Hristiyan iken İslâm’la şereflenmiş ve bu sebeple bir mescidde merâsim tertiplenmişti. Uzak ve yakından pek çok Müslümanın katıldığı bu merâsimde, hidâyete eren o mühendis bir konuşma yapacak ve İslâm’ı tercih sebeplerini anlatacaktı. Sözlerine şöyle başladı:

“−Siz Müslümanlara bir suâlim olacak! Evvelâ onun cevâbını almak istiyorum. Benim annem de babam da birer Hristiyan olarak vefât ettiler. Size onların öldükten sonraki durumlarının ne olduğunu soruyorum?!”

YENİ MÜSLÜMANI ÜZME KORKUSU

Cemaat endişelendi. Bu yeni müslümanı üzme korkusuyla şöyle cevap verdiler:

“−Peygamber oluşundan sonra kıyâmete kadar gelecek bütün insanların ebedî saâdeti, ancak ve ancak Muhammed’in risâletini tasdîk etmek, yani Müslüman olmakla mümkündür. Bununla beraber, İslâmî tebliğ onlara ulaşmamış ve onlar İslâm’dan haberdar olamamışlarsa mâzurdurlar. Bu husus, Cenâb-ı Hakk’ın takdirine kalmıştır.”

Bunun üzerine mühendis, sözlerine şöyle devâm etti:

“−Ey müslümanlar! Benim annem de, babam da benden daha bilgili, ahlâklı ve insaflı kimselerdi. Lâkin içinde yaşadıkları cemiyetin şartlandırmasıyla Hristiyan olarak İslâm’dan habersiz yaşadılar. İslâm dîninin güzelliğini onlara kimse ulaştırmadı. Bu hâl üzere de vefât ettiler. Mâsum bir nebî olan Hazret-i Îsâ’yı (a.s.), ulûhiyette Cenâb-ı Hakk’a ortak sanıyorlardı. İslâm’ın belki ancak ismini duymuşlardı.

Allah hepinizden râzı olsun ki, buraya gelip bu mescidi açtınız. Beni irşâd ederek İslâm’ı anlattınız ve hidâyetime vesîle oldunuz. Size teşekkür ederim. Lâkin benim annem de, babam da birer emekli insandı. Neden biriniz onlara yaklaşıp, bana anlatılanları onlara da anlatmadı? Eğer bunu yapsaydınız, onlar belki benden daha da istekli bir sûrette İslâm’ı kabul edeceklerdi.

Evet, biliyorum, îman bir nasip işi ve kader îcâbıdır. Lâkin bu âlem de, bir sebepler âlemidir. Siz, neden sebeplere tevessül ederek bu vazifeyi îfâ etmediniz? Ben inanıyorum ki, onların İslâm nîmetinden mahrum olarak âhirete göçmelerine, sizin ihmâl ve gafletiniz sebep olmuştur. Onlar, mahşer gününde sizden dâvâcı olacaklar... Ben de… Ben de...” dedi ve kürsüde bir müddet hıçkırıklarla ağladıktan sonra, Müslüman olma sebebini anlatmaya başladı.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.