Anadolu Dervişinin Şefkat ve Müsamahası
Anadolu dervişinin şefkat ve müsamahası nasıldı?
Anadolu dervişinin bir husûsiyeti, şefkat ve müsamaha idi.
Anadolu’nun rahmet ve hidâyet ikliminde yetişen Hak dostlarının gönlü; âdetâ bir tamirhânedir ki, en perişan hâldeki insana dahî merhamet kucağını açarlar; «Gel! Geri dön, gel!» derler. Çaresiz mücrimleri de hidâyetlerine vesile olabilmek için dâimâ şefkatle bağırlarına basarlar, Hâlık’ın nazarıyla mahlûkāta bakış tarzıyla yaşarlar ve asla «ibâdullâh»ı / Allâh’ın kullarını istihkār etmezler / hor görmezler. Bîçâre günahkârlara gönül kapılarını açarlar ve;
«Bu merhamet dolu gönülde tamir gör! Yani iç âlemini tezkiye et! Tevbe dergâhına dön de ilâhî af ile ihyâ olmaya gel!..» derler. Ebû Saîd-i Ebu’l-Hayr’a ait olup Mevlânâ Hazretleri’ne izâfe edilen şu rubâî, bu daveti ne güzel ifade eder:
“Gel! Dön geri gel! Ne olursan ol, yine dön geri gel! Kâfir, mecûsî veya putperest olsan da gel! Bizim dergâhımız (olan İslâm), ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tevbeni bozsan, yine de gel!..”
Bu davet, mücrimlere bir imdat etmedir.
Mevlânâ Hazretleri’nin gönül ufkundaki şefkat ve merhameti gösteren şu duâ hâli ne kadar mânidardır:
“Rabbim! Eğer Sen’in merhametini yalnız sâlihlerin ümîd etmesi gerekiyorsa, mücrimler kime gidip sığınsınlar?
Ey ulu Allâh’ım! Eğer Sen yalnız has kullarını kabul ediyorsan, mücrimler kime gidip sığınsınlar?.. (Muhakkak ki Sen, merhametlilerin en merhametlisisin!..)”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Anadolu Dervişinin Gönül Dünyası, Yüzakı Yayıncılık
YORUMLAR