Anadolu Dervişinin Teslimiyeti

İHSAN

Anadolu dervişi kalbî safâ ve gönül berraklığı içinde dînini yaşar. Onun îmânı, kıyl u kāller, re’yler, iddialar ve cevaplarla değil, gönülden bir duyuş ve vecd ile kuvvetlidir, sağlamdır.

Mânevî ve rûhânî derinleşme; îmânı da bilgi ve hesap kuruluğundan çıkarıp, gözle görürcesine bir yakîne ve teslîmiyete ulaştırır:

Rivâyet olunur ki büyük kelâm ve tefsir âlimi Fahruddin Râzî, bir gün kalabalık bir talebe grubuyla yürürken; bir yaşlı kadın, bu hâle şaşırır ve geçen kişinin kim olduğunu sorar. Bir talebesi, hocasını iftihar ile şöyle tarif eder:

“–O, Fahruddin Râzî’dir. Öyle büyük bir âlimdir ki, Allâh’ın varlığını ispatlamak için bin tane delili ezbere bilir!”

Kadıncağız buna hayret eder ve;

“–Allâh’ın delile ne ihtiyacı var? Kalbinde şüphe olmasa, bu kadar delil toplamaya çalışmazdı!” deyiverir.

Bu cevap, âlim zâta aktarıldığında tebessüm eder. Yıllar sonra vefât ederken ise;

“Şahit olun, o kadıncağızın tam teslîmiyet içindeki îmânı gibi, bir îmân üzere ölüyorum!” dediği rivâyet olunur.

Bu hakikat, birçok âlim tarafından dile getirilmiş; felsefenin girdaplarına, şüphe ve vesveselerin karanlık dehlizlerine girmeden, sâfiyet ve teslîmiyet içinde inanabilmeye; «Kocakarı îmânı» denmiş ve teşvik edilmiştir.

Burada maksat, Kelâm ilmi ve İsbât-ı vâcib gibi gayretleri küçümsemek değildir. Gaye, huzûr-i kalp içinde îmânı hissetmeye teşviktir.

Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri tevhîdi ne güzel anlatır:

Sakın nefse inanma,

Kendini bildim sanma,

Şirk âteşine yanma;

Tevhîde gel tevhîde...

Olmaz sevdâlardan geç,

Mevti anar mısın hiç?

Yolcu gider kalma geç;

Tevhîde gel tevhide...

İşte Anadolu dervişi bu kalbî safâ ve bu gönül berraklığı içinde dînini yaşar. Onun îmânı, kıyl u kāller, re’yler, iddialar ve cevaplarla değil, gönülden bir duyuş ve vecd ile kuvvetlidir, sağlamdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Anadolu Dervişinin Gönül Dünyası, Yüzakı Yayıncılık