Anadolu'da Misafirlik Geleneği
Asırlarca İslama hizmet edip bayraktarlığını yapan ecdadımızın güzel meziyetlerinden biri de misafirperverlikleri, dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin gelen bütün misafirlere hizmet etmeleri idi. İşte ecdadımızın bu güzelliklerine örnekler...
Ecdadımız misafir ağırlamaya çok itina gösterirdi. O zamanlar imkânlar kıttı; evde musluktan akan su yoktu, elektrik yoktu, yemek pişirmek için gaz yoktu, buzdolabı yoktu, çamaşır makinesi yoktu, elektrikli fırın yoktu, her şey insan emeği ile yapılırdı. Bütün bunlara rağmen misafir ağırlamaktan büyük bir zevk alınırdı. O dönemde motorlu taşıtlar olmadığı, ya da pek yaygın bulunmadığı için yolculuklar at ve merkep gibi vasıtalarla yapılırdı. Onun için misafirin atı veya merkebi de olurdu. Bunların bakımı, yiyecek ve içeceklerini temin etmek de hane sahibinin görevi idi. Küçük şehirlerde yolcuların kalması için otel ve benzeri şeyler de olmazdı, bu, ayıp kabul edilirdi. Adeta misafir dört gözle beklenir, en güzel şekilde ağırlanırdı.
MİSAFİRLERİNE İYİLİKLE MUAMELE EDERLERDİ
Bunun en güzel örneklerini İbn-i Battuta’nın “Seyahatnamesi”nde görüyoruz. 1304-1369 yılları arasında yaşayan ve bir çok ülkeyi, bu arada Anadolu’yu da karış karış gezmiş olan İbn Battuta Türklerin misafirperverliklerini öve öve bitiremez. Onun Anadolu’yu gezdiği zamanlar Selçuklu egemenliğinin son dönemleriyle Osmanlıların yükselişi yılları idi. Anadolu’da çok sayıda beylikler vardı, ayrıca Ahilik teşkilatı da yaygındı. İbn Battuta seyahati esnasında bütün beyler ve Ahi babaları tarafından nasıl misafir edilip ağırlandığını övgüyle anlatır.
Mesela Bolu’da Ahilerden birinin zaviyesine gittiklerini belirterek devamla şöyle der: “Ahi bizlere yemek ve çeşitli meyveler getirdi. Nadirattan olan birkaç kötü huylu insanların haricinde, yeniden Türk konukseverliğiyle karşılaşmıştık. Cenab-ı Hak cömert ve hamiyet sahibi olan, yabancılara şefkat ve merhameti esirgemeyen, misafirlerine iyilikle muamele ederek muhabbet gösteren şu taifeyi daima hayırla mükâfatlandırsın. Allah bütün Ahilerden razı olsun. Bilinmelidir ki onlardan her hangi birinin zâviyesine adım atan bir yabancı, en sevdiği yakınının yanına gelmiş gibi mutlu, huzurlu ve güvende olur.”9
Evet bütün bu anlatılanlar, hikaye değil, gerçek. Millet olarak ne güzel hasletlere sahipmişiz. Şair boşuna dememiş:
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz,
Gelmişiz dünyaya milliyyet nedir, öğretmişiz.
Kaynak: Dr. Durak Pusmaz, Altınoluk Dergisi, Ocak 2015