Anadolu'da Sahabilerin Namaz Kıldığı Cami

Şanlıurfa'da sinagog olarak inşa edilen daha sonra kilise olarak kullanılan ve ardından camiye dönüştürülen Ulu Cami, tarihi geçmişi ve mimari yapısıyla kentin en çok ilgi gören camileri arasında yer alıyor.

İnanç turizminin önemli merkezlerinden "Peygamberler Şehri" Şanlıurfa'da 3 semavi dine ev sahipliği yapan Ulu Cami, manevi atmosferiyle ilgi görüyor.

Kent merkezindeki en eski camiler arasında yer alan, ilk yapıldığında sinagog olarak hizmet veren tarihi ibadethane, milattan sonra 435 yılında piskopos Rabula tarafından Stephon Kilisesi'ne dönüştürüldü.

ZENGİLERDEN YADİGÂR

Bölgede pek rastlanmayan kırmızı renkteki mermer sütunların çok kullanılması nedeniyle "Kızıl Kilise" olarak da adlandırılan yapı, 1170'li yıllarda Zengiler tarafından Ulu Cami olarak Müslümanların kullanımına açıldı.

Anadolu'nun ilk namaz kılınan mabetlerinden biri olma özelliği taşıyan ve dört kez onarım gördüğü rivayet edilen Ulu Cami, ihtişamıyla halen kentin namaz kılmak için en çok tercih edilen mekanlarının başında geliyor.

HER DÖNEMDE "KIZIL" ADIYLA ANILDI

İl Müftüsü İhsan Açık, Anadolu'da kiliseden camiye dönüştürülen yapılardan bir tanesi olan Ulu Camii'nin yüzlerce yıldır mabet olarak kullanıldığını ve 3 semavi dine ev sahipliği yaptığını belirterek, "Cami olmadan önce yapıldığı kırmızı mermerlerden dolayı kızıl sinagog, kızıl kilise, kızıl mabet olarak isimlendiriliyordu. İslam döneminde de kızıl mescit olarak adlandırılmış sonra da Ulu Camii ismini almıştır." dedi.

İLK NAMAZI SAHABİLER KILDI

Kentin Hazreti Ömer döneminde İyaz Bin Ganem komutasındaki İslam ordusu tarafından fethedildiğini bildiren Açık, "İyaz Bin Ganem dahil birçok sahabe burada yaşamıştır. Camimizde ilk namazı sahabeler kılmıştır. Camimiz bin 400 yıldır, sahabeler döneminden beri cuma, bayram ve 5 vakit namaz kılınan bir yerdir. Bu yüzden insanlar buraya girdiğinde bin 400 yıllık o sesi, duyguyu, düşünceyi, maneviyatı hissederler. Sahabenin, tabiinin sıcaklığını, bin 400 yıldan beri akan gözyaşlarını, duaları, yakarışları hissederler." diye konuştu.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.