“Ancak Sana Kulluk Eder, Ancak Senden Yardım Dileriz” Âyetine Rağmen İstiânenin Hükmü Nedir?

Fâtiha sûresindeki: “Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz” âyetine rağmen yaratıklardan ölü ya da diri istiâne edip yardım dilemenin hükmü nedir?

Günde bir Müslümanın yaklaşık kırk defa okuduğu Fâtiha sûresinde ibâdet ve kulluğun da, istiâne ve yardım dilemenin de adresi net olarak belirtilmektedir: Kulluk Allah’adır ve yardım dilemek O’ndandır. Gazzâlî İhyâ’da sıdk bahsini anlatırken kulluktaki sadâkatin önemine vurgu yapmakta ve şunları söylemektedir: Biz her gün kırk defa ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz dediğimiz hâlde hâlâ başkalarına kul olmanın derdinden kurtulamadık ve kulların kapısından yardım için uzak olamadık. Bu nasıl sıdk ve nasıl sadâkattir?” (İhyâ, IV, 374-380.)

İstiânede yardımın diriden ya da ölüden olması müsâvidir. Önemli olan Allah’tan başkasından bir şeyler ummak ve ona güvenmektir. Diriden istiânede bulunmak meşrûdur da ölüden istemek câiz değildir gibi düşünmemek lâzımdır. Tevhîd ehli Müslümana yakışan bütün isteklerini Allah’tan dilemek, kulluğunu da sâdece O’na hasretmektir.

İstiâneye takılanlar genellikle ölüden yapılan istiâne konusuna karşı çıkmaktadırlar. Ölüyü fâil gibi görerek ondan yardım dilemek, elbette istiâne anlayışına uygun değildir. Ölüden ve diriden istiâne yerine, mâbûd bi’l-hak olan Allah’tan istemek gerekir. Zâten türbelerde ziyâret sırasında birtakım dilek ve temennîlerde bulunan insanların ölü olan türbe sâhibinden bir şey istediklerini sanmıyorum. Sâdece sâlih ameline bağlı olarak hakkında hüsn-i zan besledikleri şahsın yanında Allah’a taleplerini arzetmektedirler. Bu da sâlih amelle tevessül bâbında bir ilticâ türüdür.

Fâtiha Sûresi 5. ayetinin tefsiri için tıklayınız (Prof. Dr. Ömer Çelik Tefsiri)

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

“ALLAH’A, PEYGAMBERİNE VE ÜLÜ’L EMRE İTÂAT EDİN” ÂYETİNDE GEÇEN İTÂAT EDİLECEKLER ARASINA MÜRŞİDLER DE GİRER Mİ?

“Allah’a, Peygamberine ve Ülü’l Emre İtâat Edin” Âyetinde Geçen İtâat Edilecekler Arasına Mürşidler de Girer mi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.