Ankebût Suresi 44. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Ankebût Suresi 44. ayeti ne anlatıyor? Ankebût Suresi 44. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Ankebût Suresi 44. Ayetinin Arapçası:
خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ۟
Ankebût Suresi 44. Ayetinin Meali (Anlamı):
Allah gökleri ve yeri gerçek bir sebep ve hikmete uygun olarak mükemmel bir sistem hâlinde yaratmıştır. Elbette bunda mü’minler için bir ders ve ibret vardır.
Ankebût Suresi 44. Ayetinin Tefsiri:
Örümcek
misâli, Allah’ı bırakıp da başka dostlar, sığınacak başka yerler arayan
kişilerin yaptıkları bu işin zayıf, temelsiz ve çürüklüğünü ortaya koyar. Buna
göre nasıl ki, örümceğin ördüğü ağ,
kendisine sığındığı yuva, dayanıksızlık, gevşeklik ve çürüklük bakımından son
derece dirençsiz ve zayıf ise, işte bunun gibi, Allah’ı bırakarak başkasını dost,
melce, sığınak edinenlerin dayanak ve istinatgâhları da, o denli zayıf, cılız
ve zevâle mahkumdur.
Âyette
geçen ve “yuva” diye tercüme ettiğimiz “beyt” kelimesi mûcizevî bir şekilde
örümceğin âile hayatını da çağrıştırmaktadır. Gerçekten bu açıdan da yuvaların
en zayıfı örümceğin yuvasıdır. Çünkü örümcek, hayvanlar âleminde âile bağları
en zayıf olan hayvandır. Dişi örümceğin çiftleştikten sonra yaptığı ilk iş,
eşini yemektir. Fakat kendisi de uzun bir ömür sürmez; evlatlarının yumurtadan
çıktığını göremeden ölür. Yumurtalardan ilk çıkan ise, henüz çıkmamış olanları
yer. Böylece, ana-baba ve evlatlar arasındaki bütün bağları ölümcül
ilişkilerden ibaret olan bir yuvanın zayıflığını düşünün, düşünebilirseniz!
Sonra da, Allah’ın rahmetinden başka kapı arayanların içinde bulunduğu içler
acısı durumu bununla kıyaslayın. (Kandemir ve diğerleri, II, 1387)
Bu
benzetme, zâhirdeki mânasının yanı sıra bir başka önemli gerçeğe de işaret
eder. Bir örümceğin yuvası pek çok ince tellerden oluşur ve o bir ağdır. Sinek
gibi zayıf varlıklar gelip o ağa takılır. Dolayısıyla, nasıl örümcek o ağla
sinekleri avlıyorsa, Allah’ın dininden başka düzenler kuranlar, nefsinin kötü
arzularına yenik düşmüş zayıf iradeli kimseleri çok rahat bir şekilde o
düzenlerinin çok sayıdaki ağlarından birine takabilirler. Bu ağlar, rahata
düşkünlüktür, nefsin kötü arzularına kul köle olmaktır, bencilliktir, korkudur…
(Ünal, s. 879)
Âyette
“Allah’tan başka ilâhlar
edinenler” denilmeyip, “Allah’tan başka evliyâ: dostlar, yardımcılar edinenler”
denilmesi, yalnız açık şirki değil, gizli şirki de iptâle işaret içindir. Çünkü
başkasına gösteriş olsun diye Allah’a ibâdet eden, Allah’tan başkasını dost
edinmiş olur. Bunun durumu da yine, ördüğü ağı ev edinen örümceğin durumu
gibidir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXV, 68)
Bu temsil bir yönden de, Allah’ın dışındaki
varlıkların güçlerinin gerçek durumunu canlandırmaktadır. Bu güçler Allah’ın
gücü yanında basit hatta hiç değerindedirler. Çünkü bunları yaratan,
zayıflıklarını bilen, bunları dilediği yerde dilediği şekilde kullanan
Allah’tır. O’nun izni olmadan bunların herhangi bir şey yapmaları mümkün
değildir. Hatta O’nun izni olmadan bir yaprak bile kıpırdayamaz. Bu yegane güce
inancı ve itimadı olmayanlar, ister fert, ister toplum, ister devlet olsun diğer
güçlere sığınırlar. Bunlar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar Allah Teâlâ’nın
gücü yanında bir örümceğin evi kadar basit, cılız, çürümüş ve değersizdirler.
İşte bu asıl gücü unutanlar, hangi güce sığınırlarsa sığınsınlar, bir örümcek
evine sığınmaktadırlar. Zira yeryüzünde Allah’ın gücünden başka bir güç, O’nun
himayesinden başka bir himaye yoktur. Gerçek bir sebep ve hikmete uygun olarak,
şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde yarattığı gökler ve yer,
O’nun bu sonsuz kudretinin açık şâhididir. Fakat verilen misalleri anlamak ve
oradan gerekli dersi çıkarmak için ilim ve irfan lâzım geldiği gibi, gökler ve
yerin yaratılışını derinden tefekkür ederek Allah’ın yüceliğini idrâk için de
iman lâzımdır. İşte Kur’ân-ı Kerîm, mü’minlerin ruhuna böyle bir Allah ve
tevhid gerçeğini yerleştirmeğe çalışır. Böylece bu gerçek, onların gönüllerinde
yer eder, iliklerine işler ve ruhlarına silinmeyecek şekilde nakşolunur.
Allah’ın kudretinin yegâne kudret; O’nun dostluğunun yegane dostluk olduğu
şuuruna erer, bu şuurla yaşar ve bu manevî kuvvetle düşmanlarına karşı muvaffak
olurlar.
Mü’min gönüllere bu
hakîkati nakşetmenin ve onları rûhen terakki ettirmenin yolu ise Allah’ın
kelâmını mânasına nüfûz ederek okumak ve namazı dosdoğru kılmaktır :
Ankebût Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Ankebût Suresi 44. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...