Ankebût Suresi 64. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Ankebût Suresi 64. ayeti ne anlatıyor? Ankebût Suresi 64. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Ankebût Suresi 64. Ayetinin Arapçası:

وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌۜ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

Ankebût Suresi 64. Ayetinin Meali (Anlamı):

İyi bilin ki, şu dünya hayatı boş bir oyalanma ve oyundan başka bir şey değildir. Âhiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bunu bilmiş olsalardı!

Ankebût Suresi 64. Ayetinin Tefsiri:

Âhirete inanmayıp, her şeyi dünyadan ibaret sayanlar ve burada ne yaparsak kârdır diye düşünenler büyük bir yanılgı içindedirler. Çünkü ebedî olan âhiret hayatı karşısında dünya hayatı gerçekten kısadır, âdeta çocukların oynadığı bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Gerçek ve sonsuz hayat ise şüphesiz âhiret hayatıdır. Ancak Allah’a ve âhirete inanıp, dünya imkânlarını O’na kulluk yolunda kullanabilenler için dünya hayatının çok büyük ehemmiyeti vardır. Zira kul, bu dünyadaki imanı ve yaptığı güzel amelleri sayesinde ebedî cennet nimetlerini kazanabilecektir. Nitekim Resûlullah (s.a.s.): “Dünya âhiretin tarlası, ekim dikim yeridir” buyurur. (Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, I, 412)

Hz. Mevlânâ: “Evlâdım! Dünya ne altın ne gümüş, ne de mal mülktür. Dünya, seni Allah’tan alıkoyan her şeydir” sözüyle, dünya denildiği zaman esas adlanılmaması lazım gelen hususa dikkat çeker. Dünya bir uyku âlemidir. Ölümle insan o âlemden ayrılınca uyanır, aklı başına gelir. Dolayısıyla dünyada mal mülk, makam ve mevki sahibi olmak, rüyada bunlara sahip olmak gibidir. Nasıl ki insan uyandığında rüyada gördüğünden hiçbir şey elinde kalmasa, dünyada böyledir, öldüğü zaman dünyadaki imkânlarından hiçbir şey elinde kalmayacaktır. Fakat iman, sâlih amel ve güzel ahlâk gibi âhirette fayda verecek bir sermayeye yatırım yaptı ise bunun faydasını görecektir. Resûlullah (s.a.s.), bazan darlık bazan genişlik zamanlarında tekrar tekrar: “Esas hayat âhiret hayatıdır” (bk. Buhârî, Rikāk 1) buyurarak işte bu hususa dikkat çekmektedir. Ama bir kısım insanlar bu gerçeğin farkına varmadıkları için imanın kalbe verdiği itminan ve huzurdan mahrumiyetle inanç buhranlarının içine sürüklenirler:

Ankebût Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Ankebût Suresi 64. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.