Ankebût Suresi 67. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Ankebût Suresi 67. ayeti ne anlatıyor? Ankebût Suresi 67. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Ankebût Suresi 67. Ayetinin Arapçası:

اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا اٰمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَكْفُرُونَ

Ankebût Suresi 67. Ayetinin Meali (Anlamı):

Çevrelerindeki insanlar yakalanıp götürülürken ve malları yağma edilirken, yaşadıkları Mekke’yi can ve mal emniyeti bakımından güvenilir ve mukaddes bir Harem bölgesi kıldığımızı görmezler mi? Buna rağmen onlar hâlâ saçma ve asılsız inançlar peşinde koşarak, Allah’ın nimetlerine karşı nankörlüğe devam mı edecekler?

Ankebût Suresi 67. Ayetinin Tefsiri:

Tevhid inancı kalplerinde tam olarak yer etmemiş bu insanlar, vuku bulan çeşitli hâdiselerin seyri içinde kalbî çalkantılar, rûhî ihtilaçlar ve Allah ile irtibatlarında büyük gelgitler yaşarlar. Fakat kalpleri imanla, Kur’an’la, zikir ve tefekkürle iyice mutmain olmuş, tevhidin hakikatine erişmiş gerçek mü’minler bu tehlikeden büyük nispette kurtulurlar. Meselâ Resûlullah (s.a.s.)’in hâli bunun en güzel bir numûnesidir. Müspet ya da menfi onun karşılaştığı olayların büyüklüğünü tarif etmek mümkün değildir. Buna rağmen Efendimiz (s.a.s.), bunlar karşısında asla sarsıntıya uğramamış ve muvâzenesini bozmamıştır. Hep gönlünü Rabbine bağlayarak, O’na sığınarak, O’ndan yardım isteyerek, O’na şükredip ve O’nun rızâsı için sabrederek örnek bir iman, tevekkül ve itminân hayatı sergilemiştir.

Burada müşriklerin imansızlıktaki kararsız halleri söz konusu edilmektedir. Onlar, gemiye binip denizin ortasında giderken boğulma tehlikesiyle yüz yüze geldiklerinde bütün gönülleriyle, tüm samimiyetleriyle Allah’a yalvarıyor, kendilerinden talep edilen tevhid inancına erişiyor, fakat Allah onları selâmetle karaya çıkardığı zaman o makbul tevhid hissini kaybedip tekrar şirke dönüyorlar. Onlardan istenen ise hayatın her anında o tevhid anlayışını korumak ve devam ettirmektir. Zira âhirette kurtuluşa vesile olacak bu anlayıştır. Yoksa başları dara düştüğünde “Allah”, kurtulunca da “Yallah” diyerek belki dünyada kısa bir müddet yer içer, eğlenir, zevkü safâ sürebilirler, fakat âhirette kaybedenlerden olurlar. (bk. Yûnus 10/22-23)

Oysa:

Ankebût Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Ankebût Suresi 67. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.