Ankebût Suresi 8. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Ankebût Suresi 8. ayeti ne anlatıyor? Ankebût Suresi 8. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Ankebût Suresi 8. Ayetinin Arapçası:

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًاۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَاۜ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Ankebût Suresi 8. Ayetinin Meali (Anlamı):

Biz insana ana-babasına iyi davranmasını emrettik. Fakat, eğer onlar seni hakkında bilgin olmayan bir şeyi körü körüne bana ortak koşmaya zorlayacak olurlarsa, onlara sakın itaat etme! Dönüşünüz ancak banadır. Ben de yapmakta olduğunuz şeyleri size bir bir haber vereceğim.

Ankebût Suresi 8. Ayetinin Tefsiri:

Ana babaya iyilik, Rabbimizin önde gelen emirlerinden biridir. Hatta İsrâ sûresinde yalnız kendine kulluk edilmesini emirden hemen sonra ana babaya iyiliği saymıştır. (İsrâ 17/23) Fakat onlara iyilik başka, doğru veya yanlış olduğuna bakılmaksızın her emirlerine itaat etmek başkadır. Burada, evlâdına Allah’a şirk koşmayı emreden ana babaya itaat edilmemesi istenmektedir. “Allah’a isyan sayılan hiçbir hususta itaatten söz edilemez. İtaat ancak doğru olan hususlardadır” (Müslim, İmâre 39) hadis-i şerifinden hareketle, sadece en büyük günah olan şirk konusunda değil, Allah’ın rızâsına aykırı hiçbir emre itaat edilmez.

Rivayete göre bu âyet-i kerîme Sa‘d ibn Ebî Vakkâs hakkında nâzil olmuştur. Sa‘d hâdiseyi şöyle anlatıyor:

“Annem Ümmü Sa‘d:

«- Allah, ana-babaya itaati emretmiyor mu? Madem öyle sen girmiş olduğun Muhammed’in dinini inkâr edip eski dinine dönmedikçe yemek yemeyeceğim, bir şey içmeyeceğim, tâ ki öleyim de sana anasının kâtili desinler» dedi. Yemekten içmekten kesildi. Sonunda ağzını zorla sopayla açıp ağzına bir şeyler akıtmaya başladılar. Hz. Sa‘d bu duruma çok üzülmüştü. Gelip olanları Peygamberimiz (s.a.s.)’e anlattı. Bunun üzerine bu ayet nâzil oldu. (Tirmizî, Tefsir 29/1; Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 352)

Mekke’nin ilk dönemlerinde İslâm’ı kabul eden diğer gençler de herhalde buna benzer durumlarla karşı karşıya kalıyorlardı. Bu sebeple aynı husus Lokmân Suresi 15. ayette de daha sert bir şekilde yer almaktadır.

Müslüman gençlerin ve evlatların her zaman bu tür baskılarla karşılaşmaları mümkündür. Çocuklarının dindarlığından rahatsız olan ve onlar üzerinde baskı kurmaya çalışan aileler her dönemde var olagelmiştir. Rabbimiz bu hususta bize yol göstertmekte ve bu imtihanı dengeli bir şekilde nasıl geçebileceğimizi öğretmektedir.

Hâsılı insan inanıp sâlih ameller işlemeye devam ettikçe salâhı artacak, Allah’ın sâlih kullarının hâliyle hallenecek ve onlarla birlikte cennette girecektir. Sâlih kullar, peygamberler ve Allah dostlarıdır. Allah’ın sevip râzı olduğu ve hususi in’âmlarda bulunduğu kimselerdir. Onların arasına katılabilmek en büyük bahtiyarlıktır. Peygamberler bile, ümmetlerine örnek olması açısından “sâlihlerle beraber olabilmek için” Allah’a dua etmişlerdir. (bk. Yûsuf 12/101; Neml 27/19) Bu hedefe erişebilmek için burada “iman ve sâlih amel” şartı getirilmektedir. Şu âyet-i kerîmede ise aynı şartın değişik bir ifadesi olan “Allah ve Rasûlü’ne itaat” şart koşulmaktadır:

Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdirler. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisâ 4/69)

Şunu belirtmek lazımdır ki, imanın kişiye fayda verebilmesi ve onu ateşten koruyabilmesi için kalpte kökleşmesi ve sarsılmayacak bir şekilde kuvvetlenmesi lâzımdır. Değilse:

Ankebût Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Ankebût Suresi 8. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.