Anne Babanın En Önemli Görevi

Anne-babanın en önemli görevi nedir? Çocuk yetiştirme konusunda anne ve babanın bilhassa dikkat etmesi gereken başlıca hususlar şunlardır...

Anne-babanın en mühim vazifesi, kendilerine İslâm fıtratı üzere teslim edilen yavruyu hayırla donatmak ve onu hayırlı bir evlât olarak yetiştirmektir. Hayırlı evlâda sahip olmak, hem dünyada hem âhirette huzur ve saâdet vesîlesidir. Bu tâlim ve terbiyenin verilebileceği en hayırlı iklim de âile ortamıdır. Âilede en mühim vazife ise anneye âittir.

Bir anne yüreği ve kucağı, çocuk terbiyesinin yapıldığı muhteşem bir dershânedir. Zira küçük yaştaki çocuğa söylenen her kelime, onun şahsiyet inşâsında kullanılan bir tuğla mesâbesindedir. Şefkatin menbaı olan annelerden güzel bir terbiye alan ve feyizlenen yavrular, hayatları boyunca daha az hata yaparlar. Hayatın menfî sürprizlerine ve sefâletlerine karşı mukâvemet gösterebilen kişiler de daha ziyâde “sâliha anne”lerin terbiyesinden geçenlerdir. Bu sebeple akıllı ve sâliha anneler var oldukça, insanlar dünya ve âhirette daha huzurlu ve daha mes’ud yaşarlar.

ANNE VE BABANIN EN ÖNEMLİ GÖREVİ

Diğer bir ifâdeyle çocuk, hakka ve hayra yönelmenin îcaplarını ilk olarak âile müessesesinde öğrenir. Sonra buna toplumdaki diğer tesirler eklenir. Lâkin âileden aldığı tesir temeldir. Bu yüzden anne-babanın, evlâdını güzel bir şekilde yetiştirmesi, yani hayır-hasenât ile donatması, kendileri için bir âhiret mes’ûliyetidir. Bu, aynı zamanda evlâdın ana-babası üzerindeki en mühim hakkıdır. Bu bakımdan ebeveynin, çocuklarının terbiyesinde büyük bir titizlik, îtinâ ve hassâsiyet göstermeleri îcâb eder. Çocuk yetiştirme konusunda anne ve babanın bilhassa dikkat etmesi gereken başlıca hususlar şunlardır:

  1. Çocuğa rûhâniyet telkin edecek güzel bir isim konulmalıdır.
  2. Feyizli bir ortamda inkişâf etmeleri için, yedirilen lokmaların helâlliğine dikkat edilmelidir.
  3. Çocuklarda taklit meyli hâkim olduğu için onlara örnek olacak bir davranış güzelliği sergilenmelidir. Zira örnek olmak kadar tesir edici bir şey yoktur. Bu sebeple yapılan iyilik ve kötülüklerin her biri, benzerlerini meydana getirir. Meselâ anne-babalarının devamlı münâkaşa ve kavga ettiği ortamlarda büyüyen çocuklar, huysuzlaşıp hırçınlaşır.
  4. Çocukların davranışları dâimâ kontrol edilip göz önünde yapamadıkları kabahatleri gizli ve tenhâ yerlerde işlemelerine meydan verilmemelidir. Zira bu durumda karakterleri zaafa uğrar, çift şahsiyetli olurlar. Bu hâlin ilk tezâhürleri de yalan ve riyâdır. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır: “…(Ey Mûsâ! Sevilmen) ve benim nezâretimde yetiştirilmen için sana kendimden bir muhabbet verdim.” (Tâhâ, 39) Âyetten açıkça anlaşıldığı üzere yavrularımızı muhabbet ve merhametle terbiye ederek maddî ve mânevî tehlikelerden muhâfaza etmek gerekmektedir. Bunu da baskı ve zor kullanarak değil, sevginin sıcaklığı ile yapmalı, onlar için bir sevgi ortamı tesis etmelidir. Dolayısıyla evlâtlarımızı hiçbir zaman ihmâl etmeden dâimâ bilgi, gözetim ve muhâfazamız altında yetiştirmeli, gözümüzü üzerlerinden ayırmamalıyız.
  5. Çocukların güzel işleri takdir edilip mükâfatlandırılmalı, hatâları ise görmezden gelinmemelidir. Çünkü müsbet davranışlar mükâfat ile pekiştirilerek çocuğun şahsiyetinde kalıcı bir yer edinir. Buna mukâbil, vaktinde îkâz edilmeyen kusurlar da tekrarlana tekrarlana şahsiyetin bir parçası hâline gelir. Bu yüzden bilhassa kız çocuklarının küçük yaşlardaki kıyâfet yanlışlıkları müsâmaha ile karşılanmamalıdır. Zira insanın alıştığı şeyler, zamanla geri dönülemeyen tiryâkilikler hâline gelebilir.
  6. Sık sık cezâ vererek çocuk arsız hâle getirilmemelidir.
  7. Emir, yasak ve kâideler telkin edilirken onların kavrayabileceği bir şekilde gerekçeleri de îzâh edilerek iknâ edilmelidir.
  8. Âdâb-ı muâşeret ve ahlâk kâideleri öğretilmeli, bilhassa varlıklı âileler, çocuklarının, akranlarına kaba ve kibirli davranmalarına mânî olmalıdırlar. Zira bunlar zamanla huy hâline gelir. Onlara, tevâzu telkin edilmeli, anlayacakları bir dil ile Kasas Sûresi’ndeki “Kârûn” kıssası,[1] Kehf Sûresi’ndeki “iki bahçesi olan kimse”nin kıssası[2] vb. anlatılmalıdır.
  9. Çocukların meşrû sınırlar dâhilinde çocukluklarını yaşamalarına imkân tanınmalıdır. Fakat ne fazla serbest bırakılmalı, ne de haddinden fazla baskı yapılmalıdır. Zira fazla rahatlık, nefsâniyeti azdırır, tembelliğe sebep olur; fazla baskı da çocuğun ezik ve silik bir karakter sahibi olmasına sebebiyet verir. Bu yüzden ölçülü bir üslûb ile vakitlerini fazîletli birer insan olmalarına vesîle olacak davranışlarla doldurmaya gayret edilmelidir.
  10. Kendilerine Cenâb-ı Hakk’ın nîmetleri hatırlatılıp hamd ve şükre alıştırılmalıdır. Peygamber Efendimiz’in hayatından misâller verilerek, iç âlemlerinin rûhâniyet iklîminde yoğrulmasına gayret edilmelidir.
  11. Daha küçük yaşlarında iken ibadet ve hizmete alıştırılmalı, ibadet mes’ûliyeti ve hizmetin ehemmiyeti telkin edilmelidir.

Asil bir nesil yetiştirmek, insanlık muktezâsı olan ulvî bir duygudur. Evlâtların yetiştirilmesi hususunda çekilen mihnet ve meşakkatler, günahların affına vesîle olur. Çocukların iyi terbiye edilmesi hususunda Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33/1952)

Bu bakımdan çocuklarımızı bir ibadet vecdiyle yetiştirmeliyiz. Onların terbiyeleri hususunda hiçbir gayret ve himmeti esirgememeliyiz.

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de:

“Âilene namaz kılmayı emret, kendin de ona sabırla devâm et!..” (Tâhâ, 132) buyurmaktadır. Âyet-i kerîme muktezâsınca çocuklarımıza kulluk şuuru kazandırmalı ve onları ibadete alıştırmalıyız.

Yine çocuklarımızı havâîlikten, haşarılıktan, lüzumsuz gezintilerden, eve geç gelmelerden, kötü arkadaşlardan, velhâsıl mânevî dünyalarını zaafa uğratacak her türlü menfîlikten korumalıyız.

Yavrularımız arasında adâlete riâyet edip hasetleşmelerine meydan vermemeliyiz. Vakitleri geldiğinde -imkânlar müsâit olduğu takdirde- onları evlendirmeliyiz. Damat veya gelin alırken de mal, mülk, mevkî gibi fânî, dünyevî ve izâfî kıymetlerden ziyâde; îman, güzel ahlâk ve rûhânî hayatı gözetmeliyiz. Zira îmânî ve ahlâkî duyguları itibâriyle birleşmeyen eşlerin sonu, ya hazin ayrılıklar veya mezara kadar süren ıztıraplar olur. 

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Ey îmân edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!..” (et-Tahrîm, 6)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu âyet-i kerîmedeki ilâhî emri şöyle tefsîr buyurmuşlardır:

“Onları, Allâh’ın sizi nehyettiği şeylerden uzaklaştırır ve emrettiği şeylere de teşvik edersiniz. İşte bu, onları Cehennem’den muhâfaza etmektir.” (Âlûsî, XXVIII, 156)

Cenâb-ı Hak bizlere, “gözümüzün nûru olacak” bir zürriyete nâil olabilmemiz için de şöyle duâ tâliminde bulunmaktadır:

“…Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!” (el-Furkân, 74)

Dipnotlar:

[1] el-Kasas, 76-83. [2] el-Kehf, 32-44.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ÇOCUK TERBİYESİNDE ANNENİN ROLÜ

Çocuk Terbiyesinde Annenin Rolü

ÇOCUK TERBİYESİNDE BABANIN ROLÜ

Çocuk Terbiyesinde Babanın Rolü

ANNE-BABANIN ÇOCUKLARINA KARŞI GÖREVLERİ

Anne-Babanın Çocuklarına Karşı Görevleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.