Anne ve Babalarda Çocuk Endişesi
Çocukları yetiştirme konusunda, onlara şahsiyet kazandırma hususunda ebeveynlere düşen görevler neler? Her anne ve babanın hayatları boyunca yaşadığı bir süreç "çocuklar hakkında endişe duymak." Bu endişe ile nasıl başa çıkacağız?
Yer Gaziantep. Bir düğün var. Düğün telaşı içinde bir anne, dört dönüyor. Kızını arıyor. Kızı Fatma. Henüz 5 yaşında. Şimdi şurada oynuyordu, nereye gitti bu çocuk?
Fatma yok. Fatma göz ile kaş arasında kayboldu.
Gaziantep polisi seferber oldu minik Fatma’yı bulmak için.
İki gün geçti, her yeri aradı, bulamadı.
Sonra “Ev ev arayacağız mahalleyi” dedi.
Ve minik Fatma’nın cesedi, sabahleyin, evlerinin karşısındaki sokağın başında bulundu.
Tecavüz edilmiş ve boğularak öldürülmüştü.
Acaba katil kimdi, hangi canavardı, sapıktı?
Sorgu, sorgu, sorgu ve korkunç vahşetin faili ortaya çıktı:
16 yaşındaki komşu çocuğu V.Y. idi cinayeti işleyen...
Yani bir başka “çocuk!”
V.Y. ifade verdi polise.
Oralar anlatılacak gibi değil.
İki masum dünyadan bir cinayet ve bir tecavüz vak’ası çıkmıştı, hepsi bu.
Minik Fatma’nın cesedini bir battaniyeye sar, kilere sakla, polisler ev ev aranacağını söyleyince paniğe kapılıp sokağa bırak... 16 Yaşında bir çocuk!
Bir de şu:
V.Y. diyor ki:
“Fatma’nın cebindeki 25 kuruşla kendime dondurma aldım!” Vahşet, çocuk ve dondurma... Ne kadar birbirinden alakasız şeyler bunlar...
...
Kayseri’de kaybolduktan sonra cesetleri bulunan üç çocuğun katili bir yetişkindi, şimdi bir çocuk katille karşı karşıyayız.
Sıfır kilometre masumiyetin içinden, yonta yonta katiller, tecavüzcüler çıkarıyoruz.
Sayıları bir mi, beş mi, bin mi?
Yani istisna mı, olağan mı?
Nasıl bir kişilik oluşturma düzenimiz var ki, çocuk gibi bir Rabbani armağanı boza boza, bir canavara dönüştürüyoruz?
Akıl bozuluyor, kalb bozuluyor.
Onlar bozulunca her şey bozuluyor.
...
Önünüzde bir evde yangın çıksa, telaşa kapılırsınız. Yangını söndürmek için çare ararsınız.
O evde bir insan bulunduğunu öğrenseniz telaşınız daha da büyür, bir kişinin girip içerdeki insanı kurtarmasını istersiniz. İçinizden “Acaba bunu ben yapabilir miyim?” sorusu geçer.
Yanan ev, kendi eviniz olsa, içerde kendi evladınız olsa – Allah korusun- canınızı da düşünmez, ateşlerin içine dalar, yavrunuzu kurtarmaya çalışırsınız.
Soru şu:
Acaba 16 yaşındaki V.Y.’nin, 5 yaşındaki Fatma’ya tecavüz edip öldürmesi, bir yangın mıdır, o yanan ev midir, o ev sizin eviniz midir, o evdeki çocuklar sizin çocuğunuz mudur?
Allah korusun, Allah korusun, Allah korusun!
Ama bir yangın var dünyada...
Çocuk dünyası gibi bir masumiyet alanını da saran bir yangın var.
Orman yangınlarında kozalaklar ısınır, yanar ve bir ateş topu halinde yerinden fırlayıp onlarca metre öteye ulaşır. Orayı tutuşturur. Orada da yangın başlar. Yani uzaklardaki yangın bize ulaşmaz, düşüncesi yanlış bir düşünce... Bir kozalak uçar gelir ve tutuşturur yüreğinizi...
Peygamberimiz “Çocuk İslam fıtratı üzere doğar, buyuruyor. Sonra anne-babası onu Hristiyan, Musevi veya Mecusi yapar” diyor.
Yani çocuk için bir kişilik inşası söz konusu.
Bunu anne – baba yapar prensip olarak... Anne – baba, ne verdiğine bakacak çocuğa bu sebeple...
Ama bugünün dünyasında, kişilik inşası yapanlar, yani anne – baba misyonuna soyunanlar çoğaldı.
Kim ki çocuğun gözüne, kulağına, kalbine dimağına ulaşıyor, o eğitiyor, kişilik inşa ediyor.
Baba- anne eğer çocuklarının yüreğine, dimağına, gözüne kulağına siper olamıyorsa, oklar hedefini buluyor.
.....
Emniyet raporlarına göre Türkiye’de uyuşturucu kullanma yaşı 11’e düşmüş bulunuyor.
11 yaşındaki bir çocuğa nasıl ulaşır uyuşturucu?
Sigara, alkol çok daha yaygın.
Çocuk suçluluğu diye bir hadise var.
Çocuk suçluluğunun bir boyutu cinsel suçluluk halinde.
.....
Nasıl nüfuz eder bu çürüme çocuklarımızın yüreklerine?
Çocuk eğitimi ana rahminden itibaren başlıyor, bu, bilimsel bir gerçek.
Yani annenin yaşadığı ortamın, rahmindeki cenine ruhi yansımaları var.
Sonra çocuğun büyüdüğü ortama akan mesajlar...
Anne babadan, hısım akrabadan, eş dosttan, ve evimize ortak olan mesaj taşıyıcılardan...
Şeytan mala ve evlada ortak olabilme misyonuyla hareket ediyor. (İsra suresi, 64)
Acaba, evlerimizdeki su arıtma cihazlarının içindeki filtrelere benzer bir filtreyi, evlerimize taşınan mesajları süzmek için yerleştirebilmiş olsaydık, ortaya nasıl bir kirlilik çıkardı? O filtreler kaç zamanda, artık kirleri süzemez hale gelirdi?
Şimdilerde, sigaranın, akciğerlerde nasıl bir tortu bıraktığına dair filmler yapılıyor.
Acaba kirli mesajlar, zihinlerimizde ve kalblerimizde nasıl bir tortu bırakıyor?
Öldürmeyi başarı kriteri olarak kurgulamış bir bilgisayar oyunu, çocuklarımızı hiç etkilemez mi acaba? Çocuklarımız neden kilitlenir bu oyunlara değilse?
İnternet...
Dünyayı ayağınıza taşıyan bir iletişim aracı ve bilgi deposu...
Çocuğunuz dolaşmayı bilmiyorsa o dünyada, yolu bataklığa mı çıkar, zirvelere mi?
İnternete getirilecek filtrelere karşı isyan bayrağını açanların taşıdığı pankartları gördünüz mü? “Pornoma dokunma” yazıyordu birisinde. Onu da taşıyan bir insandı. Bir gençti. Porno, cinselliğin en pespaye boyutu... Ona dokunma diye sesleniyor genç adam. Çirkefin içinde bir debeleniş değil mi bu? Kanalizasyonun yüreklere ve dimağlara bağlanması değil mi? Kaç yılda geldik buraya ve kaç yıl sonra nerelere varacağız?
Televizyonlar, gözlerimizi, gönüllerimizi neye alıştırırlar?
“16 yaşındaki V.Y.”
Adını yazmama itinası gösteriyoruz. Çocukluğuna saygı duyuyoruz. Çocukluğunun belki kurtulabileceği ümidini taşıyoruz.
Acaba kurtulabilecek mi V.Y.? Minik Fatma’yı kaybettik, V.Y.’yi kurtarabilecek miyiz, onun elinde başta Fatmacıklar heba olmasın diye?
Bizim, anne babalar olarak, devlet olarak, insanlık olarak çocuklarımızı kurtarma diye bir kaygımız, bunun için bir projemiz var mı?
Gerçekten yangını yüreğimizde hissediyor muyuz?
Çocuklarımızın, Yaratan tarafından her birimize bir “imtihan alanı” olarak teslim ve emanet edildiğinin farkında mıyız?
Çocuklarımızla bir “Amel defteri” yazdığımızın farkında mıyız?
Geride, bize hala iyilikler taşıyan bir varlık mı bıraktık yoksa, ahiret hayatımızı hep karartacak olan bir miras mı?
Onların yanında sergilenen her davranışın, onların dünyasına giren her mesajın, onların kişiliğine konan bir tuğla olduğunun farkında mıyız?
Halık Teala, “Ateşten koruyun kendinizi ve çocuklarınızı” diyor. (.....)
Kendinizi ve çocuklarınızı...
Birlikte bir korunma bu.
Yani korunma için bir iklim oluşturmak gerekiyor... Öyle bir iklim ki, ne bize ateş dokunsun ne çocuklarımıza... Yanmayalım.
Üniversite bitirmiş bir genç kız, annesini katletmiş, sonra kolunu bacağını keserek, paketler halinde sağa sola bırakmıştı.
Acaba cinnet mi geçirmişti, yoksa ona verilen kişilik eğitimi zaten bir cinnet eğitimi miydi?
Bunlar, evlatlarımızla dünyada yaşadığımız cehennemler...
Ya ebedi hayatta yaşanacak olanlar?
Evlatlarımızla ilgili nasıl manzaralara tanık olacağız orada ve bize nasıl bir akıbet yaşatacaklar?
Musa Efendi Hazretleri – kuddise sirruh-, çocuklarına merhamet ettiğini zannedip, sabah namaza uyandırmayan anne babaların, aslında onlara merhametli davranmadıklarını, gerçekte onların ahiretlerinin kararmasına zemin hazırladıklarını söylerlerdi.
İnsan cennetini ve cehennemini bu dünyadan götürür, denilmiştir. Kendimizin veya çocuklarımızın cennetini ve cehennemini de buradan götürüyoruz... Ebedi alemde bir cennet inşa etmek ve bunun içinde, çocuklarımızla yaşamak istiyorsak, onların yürekleri üzerine kapanmamız ve üzerlerine kirler, çamurlar yağmasına fırsat vermememiz gerekiyor... Hayati soru şu: Aile ortamımız cennetten bir parça mı? Hayati soru şu:
Aile, anne, baba hala yerli yerinde duruyor mu?
Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, 2011 - Haziran, Sayı: 304, Sayfa: 003
YORUMLAR