Anne ve Babanın En Mukaddes Vazifesi
Evlâtlarına en kıymetli mîras olan İslâm şahsiyetini ve güzel ahlâkı bırakabilmek, her anne babanın en mukaddes vazifelerindendir.
Tebliğ ve emr-i bi’l-mâruf, bütün ümmete ve bütün insanlığa karşı edâ edilmesi gereken vazifelerimizdir. Lâkin kendi ailemize ve kendi evlâtlarımıza karşı olan mes’ûliyetimiz bundan çok daha şümullü ve ağırdır. Çünkü evlâtlarımız bizzat bize emânettir. Onları ateşten korumak birinci derece bize emredilmiştir. Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (et-Tahrîm, 6)
Anne-babanın evlâtlar üzerinde hakları olduğu gibi, evlâtların da anne-babaları üzerinde hakları vardır.
Evlâtlarına en kıymetli mîras olan İslâm şahsiyetini ve güzel ahlâkı bırakabilmek, her anne babanın en mukaddes vazifelerindendir.
Câhiliyye devrinin İslâm’a ilk itirazı âhiret inancı sebebiyleydi. Hattâ dediler ki:
“Yâ Muhammed! Sen bu âhiret telkininden vazgeç! Putlarımıza da dokunma. O zaman biz Sana tâbî oluruz!..”
Bütün dertleri âhiret meselesiydi. Bugün de âhireti unutturucu bir câhiliyye taarruzu, evlâtlarımızı tehdit ediyor. İnternet ve televizyonlardaki birtakım programlar, birtakım menfî modalar ve reklâmlar, nesillerimize âhireti unutturmaya çalışıyor.
Bu bakımdan evlâtlarımızı, nesillerimizi bu zehirli cereyanlardan muhafaza etme yolunda gayretlerde bulunmak, en ağır mes’ûliyetimizdir.
Necip Fazıl nesil endişesinden mahrumiyetin acı manzarasını şu mânidar teşbihle ifade eder:
“Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.”
Evlâtlar, anne-babanın devam eden parçaları olduğu için, evlâda şefkat, çoğu kez insanın kendisini düşünmesinden de öne geçer. Bu sebeple M. Âkif der ki:
Merhametin yok diyelim nefsine,
Merhamet etmez misin evlâdına?
Evlâtlar, anne-babalarının hâlini âdetâ kopya ederler. Dilleriyle söyledikleri telkinlere uymaktan ziyade, anne-babalarının hâlleriyle yaşadıklarını örnek alırlar. Bu sebeple Rabbimiz buyurur:
“Ailene namaz kılmayı emret, kendin de namaza dört elle sarıl!..” (Tâhâ, 132)
Yani anne-babalar, gerek kendi âkıbetleri için, gerekse evlâtlarının âkıbeti için, şuurlu bir şekilde kulluğa sarılmalıdır.
Dünyada ailesine ve evlâdına karşı mes’ûliyetlerini yerine getiremeyenler, âhirette onlardan kaçacaklardır. Lâkin o sert, abus, çetin ve belâlı günde kaçacak yer yoktur! Çare; bu dünyadayken, baba-evlât, karı-koca, fert ve toplum hep beraber Allâh’ın sağlam ipine sarılmak ve;
«Allâh’a kaçın / koşun!..» (ez-Zâriyât, 50) emrine hep beraber ittibâ etmektir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Ağustos Sayı: 150